Konuştuğum herkes, ilginç bir şekilde Libya ile yapılan antlaşmanın heyecanını yaşıyordu.

Soğuktan morarmış ayaklarını hissetmiyor çocuklar. Fakat hala o göğüste taş yerine bir kalp taşıyorsanız eğer, iliklerinize kadar hissediyorsunuz vicdanınızı yaralayan o ağır yükü.

Suriyeli çocukların acısını bir nebze olsun dindirmek ve onları bir parça mutlu edebilmek için gittiğim bu ülkeden yine “ağır yaralı” olarak dönüyorum. Bir çamur deryası üzerinde kurulmuş naylon çadırların uçsuz bucaksız uzandığı Suriye’de ölümden kaçabilenleri “soğuk ve açlık” bekliyor. Ülkemde muhacir düşmanlığı yapanların “pervasızlığı” mı daha çok yaralamalı beni, yoksa bu ölüm kokan şehirlerde çocukların avuçlarımızın içinde yok olup gitmesi mi?

İDLİB GÜVENLİ BÖLGEYE KATILMALI

Hama, Humus, Şam ve Rakka’dan gelen milyonların sığınağı olan İdlib de yok oluyor şimdi. On binlerce insan can havliyle kendini Türkiye sınırına atıyor. Şükür ki, artık Mehmetçik ve Suriyeli muhaliflerin terörden arındırdığı “güvenli bölgeler” var. Eğer Afrin’den Cerbalus’a kadar olan bu bölgeye Türk Ordusu’nun merhamet dolu eli uzanmamış olsaydı, şimdi kardeşlerimizin nefes alabilecekleri hiçbir yer kalmamıştı Suriye’de.

Türkiye bir yandan güneyini PKK ve DEAŞ gibi teröristlerden temizleyip, sınırımızda kurulmak istenen “küçük İsrail projesini” yerle bir ederken, bir yandan da Akdeniz’deki varlığını korumak için Libya’ya uzanan bir güvenlik koridoru inşa ediyor. Hala “Suriye’de, Libya’da, Somali’de ne işimiz var” diyenleri gördükçe, bu insanlarla aynı ülkede yaşayabildiğine inanmak istemiyor insan.

Bu zavallı güruh, ne tarih biliyor, ne siyaset ne de gerçek bir bağımsızlığın nasıl inşa edildiğini. Fakat en önemlisi, “insanlıktan nasibini” almamışlar. “Suriye’de ne işimiz var” sorusunu, buz gibi bir havada naylonun altında, yalınayak yaşam mücadelesi veren çocukların gözlerinin içine bakarak sorabilirler mi? Bir milyon insanı hunharca katleden aşağılık bir rejimi, tescilli katil Beşşar Esed‘i hâlâ utanmadan savunabilenler için gereksiz bir soru aslında bu.

Suriye’deki insanlar, tüm ümitlerini Türkiye’ye bağlamış durumdalar. Terörden temizlenen köylerine bugüne kadar 600 bin kişi geri dönmüş durumda. Sekiz yıl sonra ilk defa başlarına bomba düşmeden kerpiç evlerinde, çamurdan ve soğuktan kaskatı kesilmiş çadırlarında insanlar geceleri uyuyabiliyorlar. Belki açlık ve yokluk içindeler. Fakat kendilerini Türkiye’nin güven veren kollarında huzurlu hissediyorlar.

LİBYA, SURİYE’NİN DE KURTULUŞU DEMEK

Konuştuğum herkes, ilginç bir şekilde Libya ile yapılan antlaşmanın heyecanını yaşıyordu. Türkiye’nin Akdeniz’deki nüfuzunun, Rusya’nın ve ABD’nin gücünü kıracağına ve Suriye’deki savaşı bitireceğine inanıyorlar. Suriyeli muhalifler gerekirse, Mehmetçik’in önünde savaşmak için Libya’ya gitmek istediklerini, Libya’yı darbecilere ve Suriye’yi de işgal eden sömürgecilere teslim etmemek için ne gerekiyorsa yapacaklarını söylüyorlar.

Türkiye, Zeytindalı, Fırat Kalkanı ve Barış Pınarı harekâtlarıyla öyle büyük bir iş başarmış durumda ki, artık sömürgecilerin zulmüne uğrayan tüm mazlumlar, gönlünü ve ümidini Türkiye’ye bağlamış durumda. Afrika’dan, Ortadoğu’ya, hatta Güney Amerika’ya kadar tüm ezilenler için Türkiye bambaşka bir ülke artık. Bunu bir tek ülkemizdeki muhalefet anlayamadı. Fakat, “Marmaray’ı Ecevit’in yaptığına inanan”lara ne anlatsanız boş.