Barış Pınarı Harekâtı hiç kuşkusuz tarihe bir Malazgirt, Kosova, Mohaç gibi önemli bir zafer olarak geçecek. Tarih ilerleyen süreçte operasyonun bilinmeyenlerini, arka planlarını da yazdığında Barış Pınarı bir operasyon tanımından çıkıp tarihi bir zafer olarak anılacak.
Barış Pınarı Harekâtı Suriye’de mevzilenmiş tüm düşman çeşitliliği, ittifaklar, tuzak ve oyunlara rağmen Türk milletinin Ortadoğu’ya yüzyıl aradan sonra Başkomutan Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde yeniden girdiği bir zafer olarak tanımlanacaktır.
Öncelikle çok önemli bir noktanın altını oldukça kalın ve kırmızı bir çizgi ile çizmek lazım. Türkiye’nin Suriye’de PKK, PYD, YPG’yi yenilgiye uğrattığını, tepelediğini düşünürsek çok büyük bir yanılgıya düşeriz. Türkiye, Ortadoğu’da PKK, YPG, PYD’yi değil onların arkalarına sıralanmış tüm sahiplerini ve patronlarını tepeleyip, yenilgiye uğratmıştır. Barış Pınarını bir harekâttan çıkarıp zaferle taçlandıran nokta da işte bu noktadır.
Barış Pınarı Zaferi ile Türkiye bir hafta gibi kısa bir süre içinde bugüne kadar Ortadoğu’da oluşmuş tüm dengeleri değiştirmiş, tüm ittifakları dağıtmış, tüm oyunları bozmuş, tüm ilişkileri bertaraf etmiştir.
Türkiye bu zaferle birlikte Ortadoğu’da “dizayn edici asli unsur” gücünü bölgede ve Batıda herkese yeniden kabul ettirmiştir. Hem muharebe meydanında hem de diplomasi masasında oyun kurucu irade ve gücünü tüm dünyaya kabul ettirmiştir.
Barış Pınarı Zaferi ile Fransa’nın Suriye üzerinde üstü örtülü devam etmekte olan sömürü ve garantörlük nüfuzu sona ermiştir. Barış Pınarı Harekâtı’nı önlemeye yönelik Fransız çabaları Suriye üzerinde üstü örtülü halen devam etmekte olan bu sömürü ve garantörlük gücünü kaybetmeme gayretleriydi.
Barış Pınarı Zaferi Ortadoğu’da “Kürt maskeli ikinci İsrail devleti” projesini çöpe atmıştır. ABD ve İsrail’in Müslüman Kürt kanı üzerinden Ortadoğu’da ikinci bir “buffer state” yani bölgeye ve halklarına düşman, Batı’ya ve İsrail’e dost bir tampon devlet projesi Recep Tayyip Erdoğan tarafından Barış Pınarı Zaferi ile buruşturulup çöpe atılmıştır. Bunun içindir ki, Barış Pınarı Harekâtı müzakerelerinin hemen ardından ABD Dışişleri Bakanı Pompeo Ankara’dan Tel Aviv’e geçerek Benjamin Netanyahu’ya izahatta bulunmak zorunda kalmıştır.
Ortadoğu’da yaşayan Müslüman Kürt kardeşlerimiz bir kez daha görmüş ve anlamışlardır ki Ortadoğu’da Türkiye dışında samimi, dürüst dost ve kardeş seçeneği yoktur. Türk ve Kürtler’in kaderi ortaktır. Ortadoğu’da güçlü bir Türk-Kürt kardeşlerimizin varlığı ile çok daha güçlü bir Türkiye demektir. Bu anlamda Barış Pınarı Zaferi, Ortadoğu’nun Müslüman Kürt halklarını Batı’nın istismarından kurtarıp Türkiye’ye daha da yakınlaştıracaktır.
Batı için Ortadoğu’da Müslüman Kürt demek, Batı’nın sömürü menfaatleri için kanları helal olan ve Batı’nın bölge menfaatleri için kullanılıp atılacak bir toplum demektir. Farz edelim ki Ortadoğu’da Irak, Türkiye, Suriye ve İran arasında bağımsız bir Kürt devleti kuruldu. Bölünme bitmeyecek. Bölerek hayatta kalabilen Batı bu kez sözüm ona o Kürdistan’ı bölecek. Ne diye bölecek? Suriye Kürt’ü, Türkiye Kürt’ü, Irak Kürt’ü, İran Kürt’ü diye bölecek. Bölünme bitecek mi? Bitmeyecek. Bu kez Sünni Kürt, Şii Kürt diye bölecek. Bölünme yine bitmeyecek. İslamcı Kürt, laik Kürt diye bölecek. Yine bitmeyecek sağcı Kürt, solcu Kürt diye bölecek. Neden? Çünkü bu coğrafyanın Müslüman toplumları bölündükçe çatışacak, çatıştıkça zayıflayacak, zayıfladıkça sömürülecek ve bizler sömürüldükçe onlar Batı’da kurdukları muhkem ve muhteşem şehirlerde huzur içinde yaşayacaklar…
Barış Pınarı Zaferi bu yönüyle Ortadoğu’da kurulmuş sömürü çarkına da ot tıkamış ve Batının sömürü devrini çöpe atmış bir zafer olacaktır inşallah.