Ukrayna Savaşı’nın hangi yöne dümen kıracağını tahmin etmek bir hayli zor. Kimileri, bu savaşı bir milat olarak tanımlıyor ve yeni bir dünya düzeninin başlangıcı olarak görüyor. Kimileri de Putin’in Ukrayna işgalinin, Saddam’ın Kuveyt işgalinden farklı sonuçlar doğurmayacağını ifade ediyor.
Ukrayna’daki savaşın küresel bir savaşı ateşleme olasılığı, mevcut koşullarda oldukça düşük bir ihtimal. Bu haliyle Ukrayna, Birinci Dünya Savaşı’nın fitilinin yakıldığı Saraybosna’nın çok uzağında duruyor. İşgalin başlangıcından itibaren, Ukrayna’ya milyarca dolar değerinde askeri yardımlar yapılması ve Rusya’ya ağır yaptırımlar uygulanması, Batılı müttefiklerin savaşı, Ukrayna’yla sınırlı tutmak istediklerinin açık bir göstergesi.
Ayrıca tüm bu girişimler, Rusya karşıtlarının zaferi güvence altına almak için her türlü yolu deneyeceklerinin önemli bir işareti. Nitekim birkaç gün önce ABD Temsilciler Meclisi’nin, Ukrayna’ya 40 milyar dolarlık yardım paketini onaylaması, bu yargıları pekiştiriyor. Nihayetinde, yapılan yardımlar ve uygulanan yaptırımlar, her geçen gün Rus ordusunu hezimete bir adım daha yaklaştırıyor. Öyle ki başlangıçta, Rus zaferinden emin olan çoğu kimse, artık Rusya’nın kazanacağına ihtimal dahi vermiyor.
Rusya kadar Batılı müttefiklerin de Ukrayna’da ağır bir sınav verdiğini söylemek gerekiyor. Amerika ve İngiltere’nin başını çektiği müttefik blok, Irak ve Afganistan’da kaybettikleri itibarı ve güveni, Ukrayna’da yeniden kazanmak için çaba harcıyor. Zira Irak ve Afganistan’daki benzer kayıpların Ukrayna’da da ortaya çıkması, Batı’nın geride kalan tüm prestijini de berhava edebilir.
Bir diğer önemli mesele ise Ukrayna’daki savaşın küresel rolüne ilişkindir. Şüphesiz bu savaş, nedenleri ve sonuçları itibariyle taraftarları kadar, tanıklarını da etkileyecek küresel özelliklere sahiptir. Ekonomik sıkıntılardan insani krizlere, küresel sistemin yapısından Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine uzanan geniş bir yelpazede neticeler ortaya çıkaracak büyük bir düellonun varlığını kabul etmek gerekiyor.
Pandemiyle başlayan fay hatlarındaki sarsıntıların Ukrayna savaşıyla kırılmalara dönüşmesinin yol açtığı, küresel ticarette yavaşlama, para biriminin değer kaybetmesi, borç yüklerini sürdürmedeki zorluklar, enerji ve gıda krizi gibi ekonomik etkilerin, düşük ve orta gelirli ülkelerdeki milyonlarca insanı yoksulluğa ittiği çok açıktır. Bir de tüm bu olumsuzluklara, bir şekilde yerlerinden edilmiş mültecilerin sıkıntıları da eklenmeli!
İşte tam da burada, can alıcı bir soru ön plana çıkıyor. Tüm bu kargaşanın esas kaynağı nedir; küreselleşme mi yoksa küreselleşmeye meydan okumalar mı? Batı kamuoyundaki tartışmalara bakıldığında, bu krizlerin ana nedeni, küreselleşmeye karşı gösterilen antidemokratik, köktenci, muhafazakâr, ulusalcı siyasi öfkedir. Fakat bu görüşe göre, öfkenin itici gücü, halklar değil küreselleşmeye ve onun değerlerine meydan okuyan otokratik siyasi rejimlerdir.
Bu görüşü savunanlar nazarında Ukrayna’daki savaş, tüm uluslar için hayati bir ders niteliğindedir. Çünkü tüm uluslar, küresel sistemle çatışan rejimlerin ve onlara destek veren halkların başına neler gelebileceğini artık çok iyi biliyor.
Küresel sistem karşıtı tüm insanların Rusya üzerinden yeniden terbiye edildiğini savunanlar, Ukrayna’daki savaştan Batı’nın çok daha güçlü çıkacağı düşüncesinde. Dünyanın tehlikeli evreden geçtiği bu hassas dönemde, bakalım bu düelloyu kim kazanacak ve şişeden çıkan savaş cini, ne zaman, ne şekilde ve kimin cini olarak geri dönecek!