Önceki sabah Trabzon havaalanı- na indim. Aklımda Karadeniz’e ait birçok güzel düşünce kalmış.

Çayeli’ne gitmek üzere HAVAŞ otobüsüne yanaştım. İyi giyimli şoföre:

-Hemşerim ücret ne kadar, dedim.

Adam gayet ciddi, biraz da kasılarak cevap verdi:

-Birazdan biletçu gelur ona sor.

Anladığım kadarıyla şoför bürokratik bir refleksle konumunun önemli olduğunu düşünüp biletçinin görevini yapmak istemiyordu. Aslın- da bu hiçbirimizin yabancı olmadığı bir davranış biçimi. Hele biraz yıllar öncesine gidersek vatandaşımızın devlet dairelerinde “Bugün git, yarın gel” diye özetlediği fotoğraf karesinin bir benzeridir. Hastanelerde, tapu dairelerinde, okullarda vatandaşın devleti temsil ettiğini düşünen memurlarca aşağılandığı, daha kötüsü, bunun toplumca kanık- sandığı günlerden geliyoruz.

Çok şükür eskiye oranla çok yol aldık. Devlet vatandaşa hizmet için vardır ilkesi, ülkenin cumhurbaş- kanınca, başbakanınca sıkça dile getiriliyor. Vatandaşın bu durumlar- da başvuracağı merciler, BİMER ve çeşitli çağrı merkezleri var. Ancak bu, psikolojik altyapıyı silemiyor. Birçok yönetici bu durumdan şika- yetçi, vatandaşın bilip bilmeden bu kanalları kullanmasının başlarına

iş açtığını düşünüyor. Bunu kendisinin de vatandaş olduğunu, halka hesap vermek zorunda olduğunu unutarak yapıyor. Yeni Türkiye’de neyin değiştiğini, siyasetin kendi atadığı bürokratlar anlamakta zorluk çekiyor. Sonuçta hepimiz devleti kutsayan, vatandaşı yok sayan bir eğitim sisteminin tezgahından geçtik. Beynimizin arka planında hala yenemediğimiz algılar var.

Oysa bugün gelinen nokta toplu- mun büyük değişim talebinin sonucudur. Ayağında terlik ve şalvarla yoksulluğun kol gezdiği mahalleden bir anne milli eğitim müdürünün ka- pısına dayanıyor. Talebi çok farklı:

-Benim çocuğun 3 gündür matematik öğretmeni gelmedi.

Bu basit gibi görünen sosyal kıpırtıyı iyi okumak gerek. Eskiden bu insanlar, bırakın milli eğitim müdürünü, okulun müdür yardımcısıyla bile muhatap olamazdı. Ya da birinci öncelikleri çocuğunun matematik öğretmeninin gelmemesi olmazdı. Herkes artık çocuğunun kendinden daha iyi şartlarda ve daha iyi bir ülkede yaşamasını istiyor. Herkes devletten daha kaliteli hizmet bek- liyor. İtirazını bireyselleştirebiliyor. Yalnızca sloganlarla değil somut hayata dair taleplerle geliyorlar. Üstelik bunu kendi oy verdikleri insanlardan bekliyorlar. Bir çeşit hesap da soruyorlar.

Bütün bunlar artık devlette insan kaynakları yönetimini zorunlu hale getiriyor. Kimse eskiden olduğu gibi rahat olmayacak. Siyase-

ti halkın talepleri yönlendiriyor. Birilerinin halk dedikleri, kendisi gibi düşünmeyenleri yok saydıkları aşağıladıkları marjinal azınlıktan bahsetmiyorum.

Var olan iktidarı bunca yıl güç-lenerek ayakta tutan o taleplerin gerçekleşme oranıdır. Bürokrasinin dayanılmaz hafifliği değil.