İsrail ordusu geçtiğimiz cumartesi günü sabah erken saatlerde Gazze kentinin doğusundaki ed-Derac Mahallesi’nde yerinden edilen insanların sığındığı bir okula hava saldırısı düzenledi.

Her biri bir ton ağırlığında üç bombayla vurulan okulda insanlar, o sırada cemaat hâlinde sabah namazını eda ediyorlardı.

Saldırıda 100’den fazla masum insan şehit oldu ve onlarca kişi yaralandı.

Katliam alanından gelen ve vahşetin boyutunu ortaya koyan görüntüler maalesef bakılamayacak kadar korkunç.

İsrail ise -her zamanki gibi- hedef alınan yerin “Hamas tarafından karargâh olarak kullanıldığını” öne sürdü.

Oysa şehitler ve yaralılar arasında tek bir silahlı kişi dahi yok.

Çünkü Hamas liderlerinden İzzet er-Reşak’ın da söylediği gibi, savaş zamanı işgal güçlerinin masum insanları hedef almasına bahane teşkil etmemesi için sivil halkın arasında bulunmamaları yönünde mücahitlere verilmiş kesin talimat var.

İsrail ordusunun önceki günkü katliamı Yahya es-Sinvar’ın Hamas lideri seçilmesine cevabından başka bir şey değil.

Gazze Şeridi’nde direniş güçleri karşısında aylardır hava saldırılarıyla gerçekleştirdiği katliamlar dışında varlık gösteremeyen işgal ordusu her darbe yediğinde acısını masum sivillerden çıkarıyor ve meydan okumayla karşı karşıya kaldığında yeni bir vahşete imza atıyor.

İzzeddin El-Kassam Tugayları pusuya düşürdüğü işgal güçlerine ağır kayıplar verdiriyor.

Ancak ardından İsrail ordusunun sivillere yönelik katliamı geliyor.

Masum insanları hedef alarak sürekli savaş suçu işleyen işgal ordusunun Gazze Şeridi’nde kurduğu bu çarpık denklemi kim değiştirecek?

Hava savunmasına sahip olmayan Filistin direnişinin böyle bir gücü yok.

Hamas liderlerinden Musa Ebu Merzuk ve Halil el-Hayye, İsrail ordusunun et-Tabiîn Okulu’nda gerçekleştirdiği katliamın ardından Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) acilen toplanarak İsrail’in Gazze Şeridi’ne düzenlediği saldırıları durdurması için bağlayıcı nitelikte bir karar alması çağrısında bulundu.

Ebu Merzuk veel-Hayye gibi deneyimli isimler, Gazze Şeridi’nde gerçekleştirilen soykırıma ortak olduğunu söyledikleri ABD’nin veto ettiği sürece BMGK’dan böyle bir karar çıkmayacağını bilmiyor olamazlar.

“Arap ülkeleri ve İslam ümmeti nerede?” sorusunun da bir anlamı yok.

Arap rejimlerinin Filistin direnişine yönelik tavırları ve ümmetin ne hâlde olduğu yeni keşfedilmiş değil.

Gazze Şeridi’nde 1,5-2 milyon insan güvenli bölge arayışıyla enkaz arasında bir o yana bir bu yana sürükleniyor.

Mısır sınırı açsa hepsi Gazze Şeridi’ni terk edecek.

Hiç kimse o insanları açlıktan, sefaletten ve bombalardan kaçtıkları için zerre miktarı dahi suçlayamaz.

Bugünlerde birçok insan çaresizlik içinde aynı soruyu soruyor:

Ne olacak bu Gazze’nin hâli?

Sadece güçten anlayan İsrail’in önünde, arkasında, sağında, solunda ABD olduğu için hiçbir ülke, ordusuyla Gazze Şeridi sakinlerinin yardımına koşmaya niyetli değil.

Desteklediği proxy örgütlere “satranç tahtasındaki piyonlar” gözüyle bakan İran’ın kendi hesapları ve planları var.

Tüm dünya el birliğiyle savaşın yayılmaması için çalışırken Gazze Şeridi’ndekimücahitler İsrail ordusu karşısında yapayalnız.

Belki de sorulması gereken asıl soru şu:

Böyle olacağı bilinmiyor muydu?