“Allah(cc) bizi affetsin ama annemizden nefret ediyoruz. Çocukluğumuzu burnumuzdan getirdiği gibi, evlendikten sonra da rahat bırakmadı. Evlilik aşamalarımız zaten birer felâketti. Rahmetli babam, anneme söz geçiremedi. Onu da çocuk gibi azarlıyordu. Yanlarında başkaları varmış, babam haklıymış hiç fark etmezdi. Babam, bizi ne kadar annemin zulmünden korumaya çalıştıysa da başarılı olamadı. Biz üç kardeş çocukluğumuzu yaşamadık. Babam vefat edince daha da zorlaştı. Evlenince mutlu oluruz, annemden biraz uzaklaşırız sandık, yanılmışız. Annemin eli ve dili her yere yetiyor ve bizi yuvamızda da perişan etmek için adeta çaba sarf ediyor. ‘Her gün, her saat beni arayın, benimle ilgilenin, ben sizin annenizim, benim ahımı alırsanız onmazsınız. Sizi ben dünyaya getirdim. Siz beni hiç ciddiye almıyorsunuz. İnşallah siz de yuvalarınızda ağız tadıyla yaşamazsınız. Siz hayırsız evlâtlarsınız, Allah (cc) benim hakkımı sizden dirhem dirhem alsın.’ diye gece gündüz beddualar yağdırıyor. Bizi öyle korkutup sindirdi ki, ağzımızı açamıyoruz. Her istediği anında olmalı. Azıcık geciksek, ağza alınmayacak sözlerle, bizde moral bırakmıyor. Her gün birimiz mutlaka evine gelir, emre amade hizmetkârlar gibi ne derse onu yaparız. Ne yaparsak yapalım asla memnun olmaz. Bir kere ‘yavrum’ demediği gibi ‘ellerinize sağlık’ da dememiştir. Her seferinde annemin yanından ağlayarak çıkıyoruz. Hepimiz canımızdan bıktık. Üçümüzün de neredeyse yuvalarımız çatırdıyor. Eve gelince telefonla ne yaptığımızı soruyor. Telefona mutlaka çıkmak zorundasın. Değilse, kıyameti koparıyor. Azıcık istediği olmasın, çevrede kim varsa bizi öyle bir kötüleyerek anlatıyor ki, insanlar bizim vicdansız, hayırsız, ilgisiz, sorumsuz bir evlât olduğumuzu zannedecek. Oysa, bizler sadık köleleri gibiyiz, o söylüyor, biz yapıyoruz, o söylüyor biz ağlıyoruz. Rabbim bizi gerçekten affetsin, ‘Ölse de kurtulsak’ diyoruz. Hepimiz tükendik, biz ne yapacağız?”

Çok geç sorulmuş bir soru. Burada, annelik zırhına bürünmüş, bilgi ve bilinçsizliğin zehirden gıdasıyla beslenip, her sözü ve davranışlarıyla etrafındakileri de zehirleyen patolojik bir vaka var. Bir insan, aklının gıdasını Rabbinin (cc) ve güzel Resulü’nün (sav) kaynaklarından değil de, duygu ve ihtiyaçlarının istedikleriyle karşılarsa, ortaya trajedik sonuçlar çıkabilir. Bu örnekte, anneliğin ne olduğundan, Allah (cc) Resulü’nün hayatındaki anneliğe yüklenen anlamdan, ‘Çocuğun yapısı nedir ve nasıl davranırsam bana emanet edilen bu yavru Rabbini (cc) en iyi şekliyle tanır ve sever’ diye bir dert olmadığını görüyoruz. Buradaki değil annelik, insanlık dışı olan bu vakayı konuşursak, sayfalarca yazmak gerekebilir. O sebeple, başka bir noktaya geçelim.

Anneniz normal değil, bu çok açık. Bu zamana kadar, annenize kimse söz geçirememiş bari bundan sonra, hem kendinize hem de annenize iyi gelecek bir şeyler yapın.

1. Öncelikle, bir psikologla anlaşıp eve sanki arkadaşınızmış gibi götürüp tespitler yapmasını sağlayın. O annenizle konuşarak, bu tutumun temeldeki hangi ihtiyaçtan geldiğini anlamaya çalışır ve size tavsiyelerde bulunur.

2. Çevrenizde kolay ulaşabileceğiniz Diyanet’in Aile Rehberlik ve İrşat Büroları’na müracaat edip, ne yapmanız gerektiğinin dini kaynaklı tavsiyelerini alın.

3. Daha sonra, üç kardeş ve eşleriniz bir araya gelerek, mutlaka kendinizi koruyacak çözümler üretin.

4. Bu çözümler, annenizin zaruri ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra, ne derse desin umurunuza almadan ve saygınızı da koruyarak gerekeni yapmak şeklinde olmalıdır. Ayrıca, kime ne anlatırsa anlatsın, ‘El ne der?’ değil, ‘Allah (cc) ne der?’ diye bakıp, içiniz rahat bir şekilde yuvanıza yönelin.

5. Her saat değil, günde bir kere arayıp hal hatır sorun. İstişareler sonucunda aldığınız kararlara uyun. Burada merhameti ve saygınlığı tüketen çarka kapılıp heba olmayın.

6. Mutlaka üç kardeş, bu zamana kadar ki bunalmalardan kurtulabilmek için, bir psikolojik destek alıp yenilenin. Bu arada, Allah (cc) bizden ne istiyor ve biz ne yaparsak Rabbimiz (cc) bizden razı olur bunu öğrenerek hareket edebilirsiniz.

Son söz; başımıza bir şeyler geldiğinde, ilk yapılacak şey kişiye ve duruma değil Allah’a bakmaktır. Kişileri memnun edeceğiz derken Rabbimizi (cc) üzmeyelim.