O gece Gökhan Özcan’la terminalde buluşup İstanbul’a doğru yola çıktık. Ne kadar da üzgündü. Neredeyse hiç konuşmadan geçen bir Ankara-İstanbul yolculuğu… Otobüsten inip Fatih’e geçtik. Çay ocağında vakti bekliyoruz. Ezana yakın kalabalık artıyor. Musallada çiçekler içinde bir tabut. Öğle namazının ardından avluda cenaze namazları kılınıyor. Er kişi niyetine, hatun kişi niyetine… Birden cenaze namazını kıldıran Hocaefendi değişiyor, davudi bir ses “Dervişe Ayşe Hanım niyetine” diyor. Bu sesi tanıyor, seviniyorum.

Namaz kılınıyor, sağa selam: Bembeyaz sakallı, nur yüzlü ‘beyaz’ bir adam, Hasan Aycın.

Sola selam: Bembeyaz sakallı, nur yüzlü ‘zenci’ bir adam, Muhyiddin Şekûr…

Ve ne çok insan.

“Sanki her renkten nilüferin suyun üstüne çıkıp en güzel çiçeğini açtığı gündü. Böyle düşündüm Ayşe Hanım’ın cenazesinde. Öyle çok birbirine benzemez vardı ki orada, Ayşe Hanım’a bakan yüzleriyle benzeşiverdiler” diye anlatacaktı Gökhan Özcan gazetedeki köşesinde o günü.

Gökdemir İhsan’ın refakatinde Sahrayıcedid Mezarlığı’na geçiyoruz. Rauf Orbay Aile Kabristanı’nda, “Hayatım boyunca ailede bana büyük bir şefkat gösteren tek insan” dediği anneannesi Safiye Hanım’ın kucağına emanet ediyoruz Ayşe Hanım’ı.

Dualar ediliyor ve birden “nilüferler” sarıyor kabrin etrafını.

Anlatmaktan acizim…

Bir yıl olmuş…

Ayşe Şasa’yı ebediyete yolcu edeli bir yıl olmuş.

Kendisini dünya gözüyle hiç görmedim, dahası onunla o meşhur telefon görüşmelerinden de hiç yapmadım. Lâkin Yeşilçam Günlüğü’nü, Delilik Ülkesinden Notları’nı, Bir Ruh Macerası’nı, Şebek Romanı’nı ve Vakte Karşı Sözler’ini okudum.

Şimdi de iki aylık edebiyat, sanat, düşünce dergisi Melâmet’te Abdurrahman Badeci tarafından yayıma hazırlanan günlüklerini…

Şöyle diyor günlüğünde: “Dostlarım çok ve değerli. Elhamdülillah. Ramazan’da oruçlu oruçlu gelip bana kitap okuyanlar vardı. Bir de yetmişli yıllardaki o korkunç yalnızlığımı düşünelim. Bir kulenin tepesinde, yıllarca, kimsesiz, tam anlamıyla kimsesiz kalışımı… Alemlerin Rabbiyle bağ kurabilmem için belki öyle olması gerekiyordu… Sonra ortalık bereketlendi, şenlendi. Alemlerin Rabbi sevdiklerini bir bir buraya yönlendirmeye başladı.”

“Korkunç yalnızlık” tabirini okuyunca Kemal Tahir’in kendisine söylediği o sözü hatırlıyorum: “Maskaralık yaptığın sürece seni alkışlarlar, ciddi bir şey yaptığında kimse suratına bakmaz, yolunu ona göre seç!”

Kemal Tahir, geçen senenin 16 Haziran’ında Fatih Camii’ni ve akabinde Sahrayıcedid Mezarlığı’nı görseydi; “yolunu seçen”, “maskaralığı ve alkışı” elinin tersiyle iten, “ciddi” şeyler yapıp kollarını o bereketli dostluklara açan Ayşe Şasa’ya “kimse suratına bakmaz” dediği için üzülür, “biz gene yanılmışız arkadaş” der miydi?..

***

Gökhan Özcan’la başladık onunla bitirelim: “Ayşe Şasa’nın kitaplarının genç kuşaklarımız başta olmak üzere herkes tarafından dikkatle okunması gerektiği kanaatindeyim. Özellikle Delilik Ülkesinden Notlar ve ‘Bir Ruh Macerası’nın…”

Not: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanlığı 16 Haziran Salı günü (yarın) Ayşe Şasa için saat 11:00’de Sahrayıcedid Mezarlığı Rauf Orbay Aile Kabristanı’nda dua ve anma toplantısı tertip ediyor. Katılmak isteyenlere duyuruyor, katılamayacak olanları da merhumenin ruhu için üç İhlas bir Fatiha okumaya davet ediyoruz…