Suriye ile ilgili son gelişmeler herkesin malumu… Yedi yıllık bir tiyatro büyük bir “başarı” ile devam ettiriliyor/ettirilebiliyor maalesef. Bu savaşın geride bıraktıkları gerçekten de çok can yakan türden oldu, olmaya da devam ediyor…

Dünya birçok ilkleri de burada gördü. Bazıları başarı ve zafer adınaydı ama bazıları da zulüm, ihanet ve aymazlıklarla ilgiliydi… 

Bir başka mesele de işin bu denli uzamasının getirdiği yılgınlıklar. Ayrıca yayın organlarını ilgilendiren kısmı var ki o da bu denli uzun savaşta, farklı bir şeyler söyleyecek yorumcular bulma zorluğuydu. Bazı kanalların, “tekrara düşmeyeyim” derken, ekranlara taşıdığı isimleri iyi araştırmadan oraya çıkardığına çok defa şahit olabiliyorsunuz.

İşinin hakkını verenleri tenzih ederek ifade etmem gereken bir nokta var; bu ifade etme aslında -belki ihtiyaçları yok- işini hakkıyla yapanları müdafaa da ediyor. O da şu. Hazmedilememiş, iğreti ve “yüzeysel bir derleme” ürünü bilgilerle konuşan zevat. Bu zevatın kavramsal hâkimiyetleri de berbat bir durumda.

Bunlar karşımıza daha çok “stratejist, askeri staratejist ya da araştırmacı-yazar” genel başlıklarıyla çıkıyorlar. Çok da aymazlar. Onları en iyi bilenlerse maalesef yine kendileri oluyor; kötü niyetlerinin taşıyıcıları olarak. İşleri de çok zor değil kanaatimce. Dinlediklerini “anladım” zannederek, hiçbir disiplinli okuma yapmadan ve cehaletin de cesaretiyle, bir de uzatılacak mikrofon bulunduysa gelsin “ortaya karışık” bir analiz…

Bir stratejisiz stratejistten: “Türkiye’yi bir santraç -doğrusu elbette satranç- tahtası olarak görüyorum…” Bir strateji önermesi gereken stratejist, konuşmanın devamında: “Ben bir şey önermek istemiyorum -tabi eminim önerecek bir şeyi yok- bu devlet büyüklerimize akıl vermek gibi olur ki bu da hoş olmaz…” Yani bizim yorumcu, ilmi konuda haddini aşsa da devlet büyüklerine karşı “edeb(!)”ini koruyor; ben de ona, “Edeb ya hu!” diyorum…

Bunlardan o kadar çok var ki… Bana göre bu durumun başka bir sebebi de TV izleyici kitlesinin algı düzeyinin, “6 ila 10 yaş aralığı”nda görülmesidir. O sebeple vulgarize bir konuşma beklentisi, anlam derinliğinden kopmayı da beraberinde getiriyor. Entelektüel birikimi olanı dahi vulgarize bir konuşmaya zorlayan yayın anlayışı, bu “sığ tefekkür” ehline mümbit bir alan açıyor maalesef.

Bu, kendi alanından konuşmak ya da usulünce başka alanlardan da destek almak noktasındaki analizleri değersiz yapan bir yorum değildir. Bilakis bu satırların yazarı, hakkını veren disiplinler arası yorumların, yazıların hayranıdır; her ne kadar kendi adına, hakkını veren bir okur ya da dinleyici olma noktasında tereddütlü olsa da…

Bu yazı malum “tip”teki zevatın önüne geçme kudretinde olamayacak belki. Ama eminim evinde TV izlerken bu tiplerle muhatap edildiği için mide krampı geçirenler adına küçük ama anlamlı bir çaba olacaktır.

Kendi adıma genellikle “bâtınî” konularda kalan ve “dünya”ya inemeyen konuşmalara hep ihtiyatla yaklaştım. Medyum vâri konuşmaların bir sağlaması elbette yok… Buda “bâtınî” sahada ısrarla kalmak isteyen aymazların en önemli kozu… Birazcık denetlenebilir alana çıksa “foya”sının meydana çıkacağını bilen bu zevatta ekranların neredeyse vazgeçilmezi… Çünkü akıllarınca “gizem”in gücünden ve “tanımlanamayan”ın ürkütücülüğünden fırsat devşiriyorlar…

Yani, “Şu Suriye savaşının tek fırsatçıları vahşi kapitalist devletler değildir” demek istiyorum. “Savaşı yorumlayacağım” diye ortaya atılan, boşlukları kullanarak gündemden zaman çalan, askerlikle uzaktan yakından alakası olmayan stratejisiz “askeri stratejistler” ve tabi bir de gerçek teo-stratejiden, dinler ve mezhepler tarihinden bihaber, “evancelizm”den girip “arz-ı mev’ud”dan çıkan kâhinimsi “araştırmacı-yazar”lar da, bu fırsatçılığın en iştah kabartanlarıdır…

Rabbim İslâm coğrafyasını artık bu savaşın her türlü yorgunluğundan ve aymazlığından kurtarsın…