Ömürleri boyunca bize hakaret ettiler. Değer yargılarımızı, kutsallarımızı, ahlakımızı; bütün hakikatlerimizi kirli ağızlarına meze ettiler. Yalanlara taptılar ve yalansız konuşamadılar. Akademilerde, sokaklarda, kürsülerde, sahnelerde tehditler savurdular kendilerinden olmayan kim varsa. Patolojik sıkıntılarını, zihinsel özürlerini, ahlaki zaaflarını diğer insancıklara karşı bir üstünlük nişanesi saydılar…
Soylarını da tüm bu rezaletin devamı için yetiştiriyorlar.
Önlük giyip çığlıklar atarak, seküler ve ideolojik faşizm temelli safsataları haykıran 50 yaş üstü fikir kekemelerini çağdaş zannederken; teknoloji, sanat ve bilimde mesafe kat etmek isteyen, yerli ve milli bir düşünce sistematiğini devlet/halk zemininde sabitlemek gayesi taşıyan kesimleri gerici ilan eden bir robot kümesi doğdu. Git gide büyüyen bir küme bu. Yeterince güçlendiğinde, yeterince olgunlaştığında, öğretilen (kurgu-gerçek)leri küme dışı dünyanın hakikatleriyle değiştirmek için köklü saldırılar, kanlı devrimler organize edebilecek tehlikeli bir kalabalık…
Ara parantez olarak belirtelim: Üniversiteler bu toy, vampir kalabalıkları silahlandıran en işlek karargâh. Devletin ve milletin refahı için ne yapılırsa yapılsın; görmeyen, duymayan, bilmeyen ve koşulsuz kin besleyen, güya politik sanki eleştirel sürüler çoğaltılıyor eğitim öğretim kisvesiyle.
Birçok muazzam projenin yanında, en güncelinden, birçok açıdan sosyo-ekonomik ve sosyo-politik tarihin akışına etki edecek İstanbul Havalimanı’nın açılış merasimini dahi gururla seyredemiyorlar. Almanya başta olmak üzere tüm Avrupa’ya ve hatta dünyaya jeneriklik bir gol atan Türkiye’yi alkışlamaktan utanan, üstüne “Neden böyle bir gol atıyorsun’’ diye küfreden şuursuz bir taraftar grubu gibiler.
Hedeflerle dalga geçmekten vazgeçmeyecek kadar kibirli, başarıları kabullenmeyip sahiplenmeyecek kadar haset sahibiler. Yıllardır değişmediler. Üstüne büyük bir hırsla; değişmeyecek, yontulmayacak, aydınlanmayacak kuşaklar inşa ediyorlar. Asırlık takıntıları dikte etmenin dışında, Türkiye ve dünyaya bir teklif sunamıyorlar. “Cehaleti erdemleştiren’’ bir hipnoz denizinin içinde savruluyorlar.
“Tamam, bunlarla uğraşılmaz, biz yolumuza bakalım’’ diyoruz ama ilerisi için zihin zihin çoğalan bir tehlike potansiyelini görmezden geliyoruz. Şimdi ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar devlet ve millet ideallerine, yerli düşüncenin kökleşmesine dair gayretlere engel olamıyorlar. Evet geciktiriyorlar, evet tahrip ediyorlar fakat tamamen engelleyemiyorlar. Ama zamanı geldiğinde, kıvamlarını bulduklarında engelleyebilecek kadar sağlam bir temele sahipler. Kültürel iktidar dediğimiz şeyi bir türlü ele geçiremiyoruz. Ve onlar, bu iktidar işleyişini gün geçtikçe tazeliyorlar…
Neticede, devlet insandan müteşekkildir. İnsanın başrol oynadığı sosyolojik, antropolojik sorunları örterek tahayyüldeki Türkiye’yi biçimlendiremeyiz…
NOT: Haftaya nasipse, bir üniversite öğrencisi gözüyle, Türkiye’nin geleceği için potansiyel tehlike taşıyan muhafazakâr kırılmaların, statü ve popülarite kaygılarıyla yayılan omurgasızlaşma eğilimlerinin gençlik cephesini tartışacağım.