Bu toprakların hâkim inancı tarafından reddedilen çok önemli bir “çürütücü”dür sû-i zan…

“Neyi kemirir/çürütür peki?” derseniz birkaçını sıralayalım…

En başta bir toplumun en çok ihtiyaç duyduğu “güven”i çürütür…

“Kişiye, yalan olarak, her duyduğunu anlatması yeter!” diyen bir peygamberin ümmetini “yalancı” olarak yaftalar…

Dostlukları, arkadaşlıkları, aile bağlarını tehdit eder…

Kanaat önderlerini, ilim adamlarını, liderleri girdiği gönüllerden çıkarır…

Bunların üzerine başka bir şey eklemeye gerek var mı?

Hakikati anlamaya bundan daha kâfi nedir?  

O sebeple birisi sevdiğimiz kişilerle ilgili bir haber verdiğinde onu teyit etmek son derece önemlidir…

Zira bugünlerde özellikle siyaset sahnesinde esen bu sû-i zan rüzgârı çok ciddi ilişkileri kemirdi, kemirmeye de devam ediyor…

Oysa bir iftirayı, yalan haberi hatta sû-i zannı ortaya çıkarmak bir o kadarda kolaydır… Size değerli bir dostunuzla ilgili bir haber verene, “Bu iddianı ya da bu zannını o kişi karşısında veya hukuk önünde savunabilir misin?” diye sorduğunuzda gerçeğe ulaşmanız yeterlidir…

Kem kümler, yan çizmeler vs…

Zannın sahibi de aynı soruları sorarak kendisine bu iyiliği yapabilmeli aslında…

“Ayıpları ve kusurları örtmede gece gibi ol”mayı emreden bir inancın mensupları, zannı boşa çıkarmada neden bu kadar gönülsüzdür; anlamak çok zor…

“Şunu iyi bilin ki üzerinizde bekçiler var.” (İnfitar, 82/10) diyerek uyaran bir Kur’an’a rağmen hala kardeşini vesvâsa kurban edenler var…

Hüsn-i zanı öncelemek varken, bir sürü iletişim aygıtı üzerinden ve kaynağı dahi bilinmeden servis edilen iftiraları satın alabiliyoruz…

İşin çok daha vahim yanını ise şurası oluşturuyor: Bir iftira aydınlatıldığı halde iftiranın sahibinin hâlâ itibar görüyor olması…

Bu durumda müfteriyi açığa çıkaranın karşılaştığı tavır ise şudur: “Evet, bizim kaynağımız bazı detaylarda hata yapmış olabilir” itirafı… Fakat bu itirafa rağmen şöyle derler: “Yine de, ne sezgi ama!”

Hâlâ bir uzak görüşlülük ile övülen “zan” sahibinin ortada olduğu bir çürümeyi ortadan kaldıracak çok ciddi doğrulayıcılara yeniden sarılmak zorundayız…

Zanna prim vermeye başladığımız andan itibaren bilin ki her türlü manipülasyona açık hale gelmişizdir…

Bu da, ipi elimizde olmayan sosyal medya hezeyanlarının başarısı demektir…

Onlara, arayıp da bulamayacakları bir fırsatı kendi ellerimizle vermek demektir…

Bize düşen ise kardeşimizi müfsidin fesadına kurban etmemektir…

Müfterinin yaylım ateşindeki Müslümanın “alfa modu”ndan çıkıp sorgulaması, kardeşine bir daha ve aklıyla bakması en büyük kurtuluş reçetemizdir…