Bir gün bazen bir aydır
Önceki Pazarlara benzemeyen bir Pazar’dı. Sekiz bin yıldır yerleşik yaşamın sürdüğü Harran ovası için belki sıradan ama bizim için çok önemli bir Pazar…
Bir mülteci çocuğun derin bakışlarında Orta Doğu’nun bir türlü bitmeyen hesaplaşmalarını gördüm.
Aslında o günü anlamlı kılan Pazar oluşu değil, iki 28 Şubat’ın yıldönümü olmasıydı. Meşhur olanı malûm, Fildişi Kule sakinlerinin “Kim bizim irademizin üzerinde irade beyan edebilir ki” deyip milletin seçimle oluşturduğu iktidarı hiçe sayarak “Dört bir yandan kuşatırsak bin yıl sürer “ zannettikleri darbenin postmodern olanı. Diğeri elinizdeki gazetenin yayın hayatına başlamasının birinci yıl dönümü…
Geçen Pazar binlerce yıl sürecek medeniyet inşasına bir yıllık bir çabanın ne kadar katkı sağlayabileceğini, bin yıl yaşar zannedilerek dikilen zulüm kulesinin kısa sürede nasıl yıkılabildiğini gördüm.
Bir ilki gerçekleştirdi Diriliş Postası. Birinci yıl dönümünü ülkemizde misafir olarak bulunan Suriyeli kardeşlerimizle beraber barındıkları mülteci kampında kutladı. Akçakale Kaymakamı Eyüp Fırat’dan, kampın yeni kurulduğu günlerde ziyarete gelen BM temsilcisinin “ Dünya standartlarının beş misli üzerinde hizmet veriyorsunuz, neden? ” sorusuna verdiği “ Kültürümüzde evimizin en mutena odası misafirlere aittir” cevabını bir türlü anlayamadığını dinledim. Aramızda Batı’nın asla anlayamayacağı o kadar çok şey vardı ki. Ensar-Muhacir hukukunu nereden bilsindi zavallı temsilci.
Harran ve Akçakale’nin genç kaymakamlarının söz ve bakışlarında Yeni Türkiye’nin parıltılarını gördüm.
Önceki Pazarlara benzemeyen bir Pazar’dı.
Bu dünyada bulunmakla aslında hepimizin birer mülteci olduğunu, esas yurtsuzluğun, sınır çizgilerini aşmakla değil özünden uzaklaşmakla vukua geldiğini gördüm.
Mülteci çocukların çıplak ayaklarında, yeryüzündeki yegâne işi kendinden uzak coğrafyaları ifsat etmek olan Batı’nın iğrenç yüzünü gördüm.
Sadece bir kampta otuz bin, ülke genelinde iki buçuk milyon misafirine barınmanın yanında sağlık, eğitim, iş imkânları dâhil olmak üzere dünya göçmen standartlarının çok üzerinde hizmet veren Yeni Türkiye’nin, Batılıların henüz kavrayamadığı gücünü gördüm.
Görmem gereken birkaç şey daha vardı.
Yüz yıl önce Sykes-Picot ile ciğerimize hançerle çizilmiş gibi Tel Abyad’ın ortasına çekilen sınırı, işgalci İngiltere ve Fransa’nın bölgeden hiç çekmedikleri kanlı ellerini ve harita çizdikleri o lanet olası cetveli gördüm.
Bir gün işte böyle değerli oldu bir aydan…