Akademi camiasında gittikçe artan mobbing ile ilgili yazımızdan sonra, arayanların ve mesaj gönderenlerin ifadelerine göre durumun tahmin edildiğinden daha vahim boyutlarda olduğunu gördük.
Gazetelere yansıyan ve mahkemelere intikal eden kurumlardaki baskı, şiddet ve mobbing oranının az olduğu fakat çalışanların korkudan veya farklı sebeplerle gördükleri baskıyı ilgili mercilere aktaramadıkları bilinmektedir.
Üniversitelerde, çalışanlara adil davranan, tek gayesi kurumunu fiziksel ve akademik olarak daha iyi boyutlara ulaştırmak için gece gündüz gayret sarfeden yöneticiler elbette çoğunluktadır. Fakat bunun yanında insani ve ahlaki hiçbir değere sığmayan yönetim anlayışı ile çalışanları baskı altına alan, istemediklerini yok farz eden, kadrolarını vermeyen, baskı,şiddet ve mobbing ile kendilerine göre bir yönetim anlayışı sergileyenlerde az değil.
Hatta şunu açıklıkla ifade etmek gerekir ki, kurumsal olarak bu zamana kadar sadece akademik başarıları ile bilinen, örnek olarak gösterilen bazı üniversitelerde bile tahammül edilmez boyutlarda mobbingin olduğu bilinmektedir.
Bir akademisyenin en doğal hakkı olan derslerinin elinden alınması, kurum içinde adeta yok olarak görülmesi ve itibarsızlıştırmak için her türlü yalana başvurulması;
Görevde yükselmek için bilimsel çalışmalarını tamamladıkları halde,verilmek zorunda olan kadroların engellenmesi; hak gaspı için akla hayale gelmeyen yalan ve dalaverelere başvurulması;
Şantaj, iftirave soruşturmalar ile insanları suni meselelerle uğraşamaya sevk ederek, çalışmalarına engel olunması;
Sık aralıklarla en küçük meselelerden bile soruşturmalar açılarak personelin istifaya zorlanması;
Kurumun tepe yöneticisi tarafından alt birimlerdeki yöneticiler üzerinde baskılar oluşturulması;
Çoğu üniversitelerde ve eğitim veren diğer kurumlarda yukarıda ifade ettiğimiz bazı örneklere benzer şekilde ahlaka, edebe ve insani değerlere sığmayan, Türk örf-adet ve geleneğinde pek görülmeyen mobbinge rastlamak mümkündür.
Türkiye, en yakın 28 Şubat 1997 sonrası oluşan süreçte kayırma, baskı, mobbing ve tehditler ile üniversitelerin hangi seviyelere kadar düştüğünü görmüştü. Bir de FETÖ’nün üniversiteler ve bürokraside etkili olduğu 2014 yılı öncesi dönemde bugünküne benzer uygulamalar yaşanmıştı.
28 Şubatçıların “bin yıl sürecek” diye üst perdeden seslendirdikleri tehditleri daha dün gibi hatırlıyoruz. Bugün çoğu kurumlar ve üniversitelerde yaşanan sıkıntılara bakıldığında, acaba bu sürecin kabuk değiştirerek devlet içinde yer edinmeye çalışan bazı karanlık mahfiller tarafından devam ettirilmeye mi çalışıldığını düşünmemek elde değil.
Devletimizin ve ilgili üst düzey mercilerin acilen üniversitelerde ve kurumlarda yaşanan mobbing sorununa çözüm getirmeleri ülkenin menfaatine olacaktır.
Bu konuda ilgili mercilere yapılan müracaatlar görmezlikten gelinmeyerek, hemen işleme konulmalıdır.
Mevcut hal ile ne bilim, ne de teknoloji üretme imkanı yoktur.
Yani her halükarda ülke kaybetmektedir.
Bu ülkeye hiç kimsenin kötülük yapmaya hakkı yoktur.