Reis’in Cumhurbaşkanı adaylığı nedeniyle AK Parti Genel Başkanlığı’ndan ayrılması icap ettiğinde yerine geçebilecek isimler arasında zikrediliyordu. Açıkçası 2001 yılından beri AK Parti üst yönetimleri ve hükümet kadroları içersinde yüzlerce kişi kendisine yer bulmuş olsa da, beyefendi gibi istikrarlı bir şekilde büyük Türkiye davasının fiziki imarına emek sarf edip nerdeyse alanında memlekete çağ atlatan devletlû sayısı bir elin parmaklarını geçemeyecek kadar azdı. Espritüel, rahat ve mütevazı tarzı, çalışkan ve şovu çok da sevmeyen Anadolulu karakteri,  tanıyıp bildiğim ilk andan itibaren kendisine karşı sürekli pozitif duygular beslememe neden olmuştu. Bu nedenle Reis sonrası genel başkanlığa Davutoğlu’nun gelmesinin beklendiği-beklediğimiz günlerde dahi bazı arkadaşlara; “Binali Bey de olursa hiç şaşırmam ve hayal kırıklığı duymam” dediğimi hatırlarım.

Davutoğlu’nun Parti Genel Başkanlığı ve Başbakanlık’tan ayrılıp yerine Binali Beyin geçtiği süreçte hiçbir yazımda ismine karşı herhangi itiraz ileri sürmedim. Davutoğlu’nun görevden alınma biçiminin şık olmadığına (MKYK’nın yetkilerini budaması gibi) yönelikti bazı serzenişlerim. Binali Bey’in Başbakan olmasıyla birlikte ortaya koyduğu kucaklayıcı, kuşatıcı sempatik tavır ve gerek parti yönetimi, gerekse tabanda bulduğu karşılık bu gibi şeylerin siyasette olabildiği kabulüyle önümüze bakmamızın en doğrusu olduğu noktasına getirdi bizi. Kaldı ki, Reis sapasağlam yerinde durmaktaydı ve liderlik konusunda bir boşluk doğmasına izin vermezdi. Binali Bey vizyonuyla ülkenin imar ve kalkınmasına patronaj eder, Reis de siyasi önderliğiyle kitleyi dinamik tutar şeklinde düşünmekteydik artık, ta ki, 15 Temmuz gecesine kadar…

Pür dikkat ne olduğunu anlamaya çalışırken, TV ekranlarında kararlı, net ve soğukkanlı sesini duyduğumda, milletimizi iradelerine sahip çıkmaya davet ederken aynı zamanda ölümüne mücadele edeceklerini ve bu hainlere bunun hesabını en ağır şekilde ödeteceklerini söylerken üzerime bir sekinet çöktü sanki ve toparlanmama ciddi manada yardımcı oldu. Binali Bey’in o anlarda hainlerin ölüm kusan makinalarından güvende olabilmek için Ilgaz dağlarında olduğundan haberimiz yoktu. Kısa bir süre sonra Reis’in görüntülü olarak TV kanallarına bağlanması, halkın meydanlara yürümesi, çatışmalar, ölümler ve milletin darbecileri derdest edip ülkenin sahibinin bizatihi kendilerinin olduğunu tüm dünyanın gözüne sokmaları… Nefesleriyle bu yakıcı devasa ateşi adeta püf diyerek söndürüşleri… Unutulacak ve hatta etkisinden uzunca süre çıkılabilecek gelişmeler değil bunlar şüphesiz.

Söylenecek ve yazılacak çok şey, sorulacak çok sorular olabilir zihinlerimizde. Ancak Başbakanlığının henüz ilk aylarında Binali Bey’in yüz yüze gelmek zorunda kaldığı tarihimizin bu en alçakça darbe ve işgal girişimi karşısında gösterdiği yiğitlik, metanetli tutum, cesaret ve bu krizi bitirmek üzere koordinasyonu en üst derece sağlaması, yanı sıra diğer siyasi partilerle yürüttüğü son derece medeni temaslar ve konuşmalarındaki ağırlık ve tutarlılık aslında Binali Bey’in sandığımızın ve tahminimizin üzerinde yetkin bir lider olduğu gerçeğiyle bizleri tanıştırmıştır. Bir de şu korsan uçakları baskılaması için aradığı generallerden birinin kendisinden yazılı emir istemesi üzerine “Sana bunun hesabını çok fena ödeteceğim!” demesi ve bunu kamuoyuyla  “O anda benim sigortalar attı” şeklinde paylaşması var yaa… İşte bizim Başbakanımız budur birader… Birileri “düşük profil” falan diyordu ya, umarım çok utanmışlardır…

Sizi zaten severdik Sayın Başbakanım Binali Bey’i, ancak gönüllerimizdeki yeriniz çok başka, bambaşka şimdi… Sizinle yeniden ve gerçekten tanışmış olduğumuz için ziyadesiyle bahtiyarım… Rabbim sizleri ve kahraman milletimizi korusun…

Selam ve dualar…