Siyaseti siyasetçiler yapmalı, halk, oyunu kullanmalı ve sandık iradesine herkes saygı göstermeyi öğrenmeli. Siyaseti dizayn edecek olanın halk olduğu gerçeğini artık hepimizin görmesi ve kabul etmesi gerekiyor.

Bu ülkede siyaseti etkilemek için “Cumhuriyet mitingleri” organize edildi, “Ordu göreve” pankartları açıldı, vesayet kurumları olmadık yerden olmadık nedenlerle kapatma davaları açtı; ama olmadı, halk izin vermedi.

Geçmiş Türki-ye’de insanların gazeteleri bombalandı, siyasetçileri tutuklandı, öldürüldü, partileri kapatıldı; ama onları da halk kabul etmedi, onlar da bugüne kadar geldi.

Cumhurbaşka-nı’nın halk tarafından seçilmesi için yapılacak referandum gecesi Dağlıca Baskını gerçekleşti; ama halk sandıktan korkmadı, “Seçilmiş Cumhurbaşkanı bu ülkede Çankaya Yokuşu’nu çıkamaz” diye tehdit edildi; ama o yokuş da hız kesilmeden çıkıldı, halk o arabanın o yokuşta durmaması gerektiğini geçmiş deneyimlerle hepimize öğretti.

Şimdi, bu seçim öncesi birileri yine sokak üzerinden siyaseti şekillendirmeye çalışıyor; ama şimdiden söyleyeyim bu saldırılar kime yapılırsa yapılsın o partinin tabanı kendi partisini daha çok sahiplenmeye başlıyor ve onun etrafında daha çok kenetleniyor. Eğer saldırıların böyle bir hedefi yoksa hesabın yanlış olduğunu öğrenmeleri gerekiyor.

Siyasetin dili, değerlere saldırmadığı sürece, siyasetin dili hakaret etmediği sürece, siyasetin dili hedef göstermediği sürece bu halk tarafından sineye çekilir ve gereği sandıkta yapılır.

Bu ülkede siyasetin dili sertleşmeye başlarsa, bu ülkede siyaset sokak hareketleri üzerinden kendini inşa etmeye, kendine yol açmaya çalışırsa bu er ya da geç kendisini de boğar ve inandırıcılığını da sorgular.

Bu ülkede artık parti binalarına saldırıda bulunmak, seçilmiş Cumhurbaşkanı ve Başbakanı tehdit etmek, seçilmiş vekillere hakaret etmek halk nezdinde kabul görmüyor. Bunların geçmişteki bedelini toplum çok ağır ödediği için böyle bir bedeli bir daha ödemek istemiyor.

Bu bakımdan siyaset, artık ne derin güçlerin nede vesayetçi yapıların açtığı yoldan yürümek zorunda değil ve bu yolda da yürümemelidir, buna kim olursa olsun halk önünde dur demesini bilmelidir.

Meydanlarda siyasette çok renkli sahnelere, söylemlere şahit oluyoruz, bir değişim ve dönüşüm seçimi olmasına rağmen diğer seçimlere göre şu ana kadar normalleşen kampanyalar yürütülüyor.

Bu normalleşme için hiç kimse, hiçbir güç ne elinde silah tutarak siyaseti şekillendirme yoluna gitmemeli, hiçbir güç de elindeki yetki ile legal siyaseti sıkıştırma ve şekillendirme yoluna da gitmemeli.

Türkiye’de aslında bu seçimlerle birlikte daha çok normalleştiğimizi görmemiz gerekiyor, hiç yaşanmamış tablolar yaşanmaya başladı. Örneğin İstanbul Şirinevler Meyda’nını geçen gün ziyaret ettiğimde gerçekten siyaseten çok umutlandığım bir tabloyu gördüm: MHP, AK PARTİ, CHP VE HDP stant açmış seçmene kendisini anlatmaya çalışıyordu. Her partinin seçim müziği o meydanda dönüşümlü olarak 15 dakika çalışıyor ve dünya görüşleri farklı olsa da herkes birbirine tahammül etmeyi öğrenmiş bulunuyordu.

Siyasete müdahale olmazsa halk sorunlarını kendi içerisinde halletmeyi öğrenmiş. Türkiye’de geldiğimiz normalleşme önemli ve sahip çıkılması gereken bir kazanımdır. Hiç kimse sokak üzerinden, şiddet üzerinden, devlet gücü üzerinden siyaseti şekillendirmeye kalkışmasın… Su akar, yatağını bulur.