Mustafa Kemal’in bize yıllarca söyledikleri doğum tarihi doğru değilmiş. Bu kayıtlarda ay ve gün belirtilmeden doğum yeri ve tarihi ‘Selanik 1296’ olarak gösteriliyor. Eski Anıtkabir Müze Komutanı ve Hacettepe Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ali Güler’in ortaya çıkardığı belgeye göre; Atatürk’ün ilk nüfus kayıt tarihi 18 Ekim 1922, Osmanlıca belgeyle doğum tarihinin 4 Ocak 1881 Salı günü olduğu tespit edilmiş; yani Mustafa Kemal’in doğum tarihini bile uyduran bir sistem…

Aynı sistem Mustafa Kemal’in Samsun’a gönderilmesini de şu ana kadar bize yalan anlattı. Mustafa Kemal ile arkadaşlarını Samsun’a götüren “Bandırma” adındaki köhne vapurun pusulasının bile bulunmadığı, Karadeniz’de cirit atan İngiliz savaş gemilerine görünmemek için geceleri geminin ışıklarını yakmadıkları ve teknenin kıyıya yakın seyrettiği şeklindeydi. Bu da yalandı, bu yalanın belgesini de Murat Bardakçı yazdı. Bardakçı’ya göre; “Resmi yazışmalar gizli değil açık yapılmış ve devletin elindeki en rahat gemilerden olan Bandırma da bu yolculuğa tahsis edilmişti. Hatta Mustafa Kemal’in Samsun yolculuğunun resmi maksadı olan 9. Ordu Müfettişliği’ne tayini hakkında Sultan Vahdeddin ile Sadrazam Damad Ferid ve Harbiye Nâzırı; yani Savaş Bakanı Şakir Paşaların imzalarını taşıyan emir de 5 Mayıs 1919’da o devrin resmi gazetesi olan Takvim-i Vekayî’de yayınlanmıştı.”

Emirde şöyle deniyor:

“Mülga (lâğvedilmiş, kaldırılmış olan) Yıldırım Grubu Kumandanı Mustafa Kemal Paşa, Dokuzuncu Ordu Kıtâatı (Kıt’aları) Müfettişliği’ne tâyin edilmiştir. İş bu irâde-i seniyyenin (padişah emrinin) icrâsına Harbiye Nâzırı (Savaş Bakanı) memurdur. 29 Receb 1337, 30 Nisan 1335 (30 Nisan 1919). Mehmed Vahdeddin. Harbiye Nâzırı Şakir, Sadrazam Damad Ferid.”

Mustafa Kemal’e ne kadar altın verildiği de inşallah daha sonra açığa çıkacak.

Sistem kendi tarihini sadece böyle mi inşa etti, Kurtuluş Savaşı’nda yaşananlardan Çerkes Ethem’e, İzmir suikastine, Şeyh Said’den Dersim hadisesine, İskilipli Atıf Hoca’dan Hilafet meselesine, Sivas kampına kadar birçok şey bu topluma doğru anlatılmadı.

Mustafa Kemal’in Diyarbakır’da görev yaptığı yıllarla ilgili çok fazla bir şey yazılmaz çizilmez; ama orası kurcalanırsa Kürt sorununa bakış daha net anlaşılmış olur. Bunun gibi bir tabu olan Dersim’de Atatürk’ün idamdan önce Seyit Rıza ile görüştüğü ortaya çıktığında da herkes şaşırmıştı. Bu görüşme doğruydu, lakin şu ana kadar anlatılmamıştı.

Kısaca, büyük toplumlar hatalarıyla yüzleşen toplumlardır. Bugün Türkiye’de birçok sorunun kaynağı resmi ideolojinin oluşturduğu tarih anlayışından geçiyor. Kim ne derse desin “Yalan söyleyen tarih utanmalıdır.” Türkiye ciddi anlamda bir değişim dönüşüm gerçekleştirmek istiyorsa kendi tarihiyle yüzleşmeyi öğrenmelidir.

Bu yüzleşme sağlanırsa bu toplumda “Ayrıştır-bölüştür-vuruştur” felsefesinin de bizi birbirimize ne kadar mahkûm ettiğini göreceğiz. Meclis, İstiklal Mahkemeleri zabıtları ile çok büyük bir katkı sağladı ve “dedikodu” şeklinde anlatılan tarihin belgelerini ortaya koydu. Meclis gibi şahıslar da kendi hatıratlarını sansürsüz yazar ve anlatılırlarsa, Türkiye kendi dönüşümünü daha hızlı yapar ve sorunlarına daha gerçekçi bakar.

Bu toplum yıllarca kendisi için oluşturulan ve “resmi” olan tarihe inanmak zorunda bırakıldı. Dün “hain” dediklerinin bugün “çok büyük fedakârlıklar yapan kahramanlar” olduğunu görüyor ve aldatılmanın verdiği kızgınlıkla geçmişe düşmanca bakıyor. Bu nedenle korkmadan gerçeklerle yüzleşmeliyiz, acı da olsa gerçektir.