Özü itibariyle bir millet diniyle, diliyle ve kültürüyle ayakta kalır. Maddi terakki bu değerler üzerine bina edilir. Satuk Buğra Han döneminden itibaren kitleler halinde İslam olan milletimiz bin yılı aşkın süredir geleneklerini İslam’ın rengiyle boyayarak bugünlere ulaştı. İslam coğrafyasında kültürel zenginliği itibariyle öne çıkan milletimiz bu geleneklerini hâkim olduğu coğrafyalara da taşımıştır. Bugün Mısır, İran, Azerbaycan, Suriye, Ürdün, Bosna, Kosova, Ürdün, Libya, Irak, Suriye hatta Endonezya, Malezya gibi pek çok ülkede bu geleneklerin izlerini bulmak mümkündür.

Ramazan ayı bizim için ayrı bir mana ve ehemmiyeti haizdir. Her biri milletimize özgü olan ramazan gelenekleri bu ayı güzelleştiren değerlerimizdir. Minarelere asılan mahyalar, ramazan davulcuları, iftar sofraları, diş kirası, Karagöz-Hacivat oyunları, ramazan manileri, tekne orucu, mukabele halkaları hep bu ayın manasını şenlendiren milletimize özgü güzelliklerdir.

Peygamber Efendimizin (sav) buyurduğu gibi “Bu ay, evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluş olan bir aydır.” Milletimizin numune teşkil eden Peygamber sevgisi hassaten bu ayda tezahür eder. Dünya zevklerine dalmış insanlar dahi bu ayın faziletine dâhil olmak için gayret gösterir.

Osmanlı döneminde bayramları konu alan ve “ıydiyye” adı verilen şiirler kaleme alınmıştır. İlk örnekleri 14. yüzyıla kadar uzanan bu şiirlere bakıldığında milletimizin Ramazan Bayramını büyük bir iştiyakla idrak ettikleri anlaşılıyor. Ahmet Paşa, Necâtî, Fuzûlî, Hayâlî, Bâkî, Nef'î, Nâbî, Şeyhülislam Yahyâ, Seyyid Vehbî, Nedîm, Şeyh Gâlib, Şeyhülislâm Es'ad, Enderunlu Vâsıf gibi nice divan şairi bayramın manevi havasını benzersiz teşbihlerle anlatır.

Bayram sabahını iple çekenlerin başında çocuklar geliyor. En azından eskiden böyleydi. Şimdilerde dünyevileşmenin tesiri ile olsa gerek bu heyecan eskisi kadar görülmüyor. Bunun bir sebebi de maddi refahın artması ve çocukların daha iyi şartlarda yaşıyor olmasıdır. Çünkü eskiden bayramın gelmesi demek yeni kıyafetler ve yeni pabuçlar anlamına gelirdi. Çocuklar rengârenkbayramlık kıyafetleriyle sokaklara çıktığında bayramın bayram olduğu daha iyi anlaşılırdı.

Ramazan Bayramı’nın bir diğer vazgeçilmezi de şeker toplamaktı. Şehir merkezlerinde bu alışkanlık büyük oranda azaldı. Taşrada kısmen devam ediyor. Çocukluğunda ev ev dolaşıp en güzel şekerleri, çikolataları, mendil-çorap ve harçlık gibi hediyeleri toplayanlar o günleri hasretle anarlar. Farkında olmasak da bu gelenekler bizi biz yapan, sevginin ve merhametin otağında buluşturan-kaynaştıran güzelliklerdi.

Bayram namazından sonra yapılan mezarlık ziyaretleri, evde ailecek yapılan bayramlaşmalar, el öpmeler, harçlık vermeler, kapıya gelen çocuklara şeker tutmalar, sıla-i rahim olarak tabir ettiğimiz akraba ziyaretleri, ziyarete gelen ailelere yapılan ayran-baklava ikramı, şeker ve kolonya tutulması, ziyaretçilere peşkir-mendil-çorap hediye edilmesi, musafahalaşma ve bayram sofraları milletimizi ayakta tutan vazgeçilmezlerimizdi. Bayramda küskünlerin barıştırılması, fakir fukaranın sevindirilmesi de bu ayın zenginliklerindendi. Bu geleneklerimizin yaşanan korona sebebiyle birkaç yıldır yapılamıyor oluşu millet olarak bize çok şey kaybettirdi. Artan suç oranlarını ve ahlaki çöküşü biraz da bu zaviyeden görmemiz gerekiyor. Milletimizin bekası için bu geleneklerimizi yine-yeniden yaşamak-yaşatmak durumundayız.

Çocuklarımızın en güzel hatıraları bayramlara dair olmalıdır. Bu durum inançlarımızın kalbe tesiri bakımından da önem taşıyor. Birlik ve beraberliğin, millet olma şuurunun çocuklarımıza en etkili şekilde aşılanması bu bayramlar sayesindedir. Şimdilerde maalesef “tatil” mesabesine indirilen bayramlar geçiriyoruz. Oysa bayramlar -Kuran ve Sünnetin inşa ettiği şekliyle- yakınlarımızı, dostlarımızı, komşularımızı hatırlamak; eş-dost ve akrabalarla ünsiyeti artırmak; paylaşmak ve dualaşmak olarak anlaşılmalı ve Allah’ın emri olan birer ibadet olarak değerlendirilmelidir.

Bu dilek ve temennilerle siz değerli okurlarımızın ve ümmetin Ramazan Bayramı’nı kutluyor, daha nice bayramlara sağlıkla, huzurla ulaşmanızı Yüce Rabbimden niyaz ediyorum. Yazımızı Alvarlı Efe Hazretleri’nin şu mısralarıyla noktalayalım;

Cân bula cânânını/Bayrâm o bayrâm ola

Kul bula sultânını/Bayrâm o bayrâm ola

 *

Hüzn-ü keder def' ola/Dilde hicâbref' ola

Cümle günâh af ola/Bayrâm o bayrâm ola

 *

Mevlâ bizi afv ede/Gör ne güzel 'ıyd ola

Cürm-ü hatâlar gide/Bayrâm o bayrâm ola