Sabah Gazetesi Dış Haberler Müdürü, gazeteci-yazar Taha Kılınç ile Diriliş Postası Gazetesi’nden Halil Arslan, Ortadoğu’nun çözülmesi ve IŞİD üzerine güzel bir mülakat gerçekleştirdi.
Ortadoğu’nun son dönemde yaşadığı çözülmeyi anlamak için öncelikle “Arap Baharı”na gitmemiz gerekiyor diye düşünüyorum. Arap Baharı neydi? Ne oldu?
Arap Baharı için kabul edilen iki görüş var: Birincisi; Arap Baharı, ABD’nin tasarladığı Büyük Ortadoğu Projesi bağlamında bizim üzerimize attığı bir kumpaslar dizisiydi. İkinci görüş ise, bunun bir İslami devrimler silsilesi olduğu, İslam dünyasının uyandığı bir “bahar” yaşandığı yönündeydi. Kanaatimce yaşanan türbülanslar silsilesi; Arapların daha konforlu yaşama isteğinin dışa vurumu, daha fazla özgürlük ve refah seviyesi daha yüksek yaşam şartları arayışıydı.
İkinci görüşü kabul edersek eğer, o zaman başkaldıran kesimin İslamcı kesimden ziyade daha çok toplumsal dinamiklerin hareketlenmesi ile birlikte liberaller, seküler ve özgürlükçü kesim olduğunu söylemeliyiz.
Kesinlikle öyle. Arap Baharı sürecinde her yerde “İslamcı kesimler” ayaklanmalara en geç katılmıştır. Fakat İslami kesimler birçok ülkede daha iyi örgütlendiği için sonradan yapılan seçimlerde, parlamentolarda ve yönetimlerde belli ölçülerde söz sahibi oldular. Zahirde İslami kesimlerin söz sahibi olmuş gibi görünmesi, bazı insanları Arap Baharı’nın İslami devrimler silsilesi olduğuna inandırdı. Ama öyle değildi.
Mısır’dan yola çıkalım. Mübarek’in devrilmesiyle seçimler yapılmış ve Müslüman Kardeşler’den olan Mursi sandıktan galip çıkmıştı. Tahrir Meydanı’nı dolduranların İslamcılar olmadığını düşünürsek eğer, Mursi’nin seçilmesi çelişki doğurmaz mı?
Mısır’da yaşanan bir görev değişimiydi. Emekli bir asker olan Mübarek’i baştan indirdi. Önce Tantavi’yi sonra da maalesef Sisi’yi getirdi. Bu yüzden Mısır’dakinin bir halk devrimi değil, bir askeri darbe olduğu söylenebilir. Hatta şimdi söyleyeceğim şeyin kesin belgelerine de zamanla ulaşacağımıza inanıyorum: Mursi’nin cumhurbaşkanı olduğu seçimde, aslında rakibi Ahmet Şefik’in seçimi kazandığını, ancak askerin, Mursi’yi başkan yaptığını düşünüyorum. Aradaki fark çok azdı zaten. Sonuçlarla oynadılar, yıpranmış koltuğu Mursi’nin altına sürdüler. Biz de “İhvan iktidara geldi” diye sevindik.
Peki neden Ahmet Şefik’in üzerine değil de Mursi’nin üzerine yıktılar?
Çünkü devasa bir sorunlar yığını vardı. Ülke çok ciddi bir ekonomik kriz geçiriyordu. Amaç da “Müslüman Kardeşler başaramadı” deyip ordunun yönetime el koymasıydı. Mursi’nin kısa iktidar dönemine bakalım: Anayasa çıkarılmak istendi, boykot edildi; medya, basın-yayın örgütleri, ekonomik çevreler ve ülkenin elitleri Mursi’ye karşı cephe aldılar. Elektrik kesintileri ve benzin kuyrukları başladı. Bunların hepsi, orduyla beraber Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin manipüle ettiği bir süreçti. Böylelikle insanlar da “Mursi ve Müslüman Kardeşler beceremedi” algısı oluşturuldu. Daha sonra ne oldu? Az önce bahsettiğim çevreler; Suudi Arabistan, B.A.E. ve Batılı ülkeler sözde eleştiriyorlar; ama Mısır’da çok büyük yatırımlar yapmaya devam ettiler. Herkesin projesi; Müslüman Kardeşler’in başarısızlığından sonra ordunun,askerin ve yönetimin başarısını ispatlamak.
Ben Suriye’ye gelmek istiyorum. Arap Baharı’nın yaşandığı ülkelere bakıldığında iyi veya kötü kısa sürede sonuçlanmış bir süreçle karşılaşıyoruz. Fakat Suriye de işler böyle gitmemiş olacak ki, hâlâ savaş devam ediyor. Bunun sebebini neye bağlayabiliriz?
Suriye, Arap Baharı zincirinde kronolojik olarak 5. sırada yer alan bir ülke. Suriye’ye gelene kadar tecrübe edilmiş bir süreç ortaya çıktı. Yani Suriye’ye gelene kadar bütün istihbarat örgütleri uyandı. Beşar Esad düşerse ne olur? Kaddafi gibi devrilirse ne olur? Mübarek gibi devrilirse ne olur? Binali gibi devrilirse ne olur? Tecrübe edilmiş savaşlardan sonra ülkeler arası bir bilek güreşine girişildi. Her ülke kendine pay çıkarma peşinde. İşte, Rusya ve İran sonuna kadar direniyor. Türkiye geri adım atmak niyetinde değil. ABD ise Rusya’ya pabuç bırakmak istemiyor.
Merak ettiğim bir nokta var. Libya’ya bu kadar kısa sürede müdahale edilmişken; neden Suriye için aynı şeyi söyleyemiyoruz? Kaddafi, Bingazi kapılarına dayandığı zaman hemen havadan bombaladılar. Fakat Beşar Esad, yüz binlerce insanı katletmesine rağmen neden müdahale edilmiyor?
Libya petrolü, Kaddafi’nin insafına bırakılacak kadar kıymetsiz değildi. Kaddafi, Bingazi’yi alması durumunda hareketi bitirecek ve belki de dünya da petrol ambargosu gibi bir yaptırıma girişecekti. Libya petrolü çok kıymetli olduğu için dünya bu riski almadı. Suriye’nin ise iki tane handikapı var. Birincisi dengeleri değiştirecek kadar petrol yok. İkincisi İsrail’e sınır. İsrail’in güvenliği meselesi bütün dünyanın tabusu durumunda. Dolayısıyla İsrail’in güvenliğini sağlamak çok temel bir derde dönüştü, Suriye meselesinde.
Bu sürecin uzun sürmesiyle ortaya çıkan ve savaşın tevlid ettiği bir IŞİD var. Kim bu IŞİD? Kim çıkardı? Nasıl ortaya çıktı?
IŞİD, 3 veya 4 parçadan oluşan bir yapılanma. Bu parçalardan birini İngiltere ve ABD kontrol ediyor. Bir parçasını İran, bir parçasını Irak’taki yerel Baas güçleri. Bir parçasını da dünyanın dört bir tarafından gelen Müslümanlar veya tırnak içinde “cihatçılar” oluşturuyor.
Bağdadi bu yapının neresinde?
Bağdadi bütün bu yapılanmanın görünür lideri.
IŞİD, aşırı Sünni; hatta Şii karşıtı bir örgüt. O zaman İran’ın bu yapılanmanın içinde olması büyük oyunların oynandığına delalet eder.
Bu oyunları zihnimizde somutlaştıralım. Mesela geçen hafta Aden’de Suudilerin Aden’e koydukları valiyi öldürdüler. IŞİD üstlendi. Demek ki, IŞİD’in İran kolu çalışıyor. Çok basit. Irak’ta Kürt bölgelerine saldırdılar ve Barzani ile savaştılar. Ama İran’a geçmediler. Sözde Şii karşıtı bir hareket. IŞİD ne yapıyor? Saldırdığı ve geri çekildiği hedeflere baktığımızda Irak’ın daha fazla Şiileşmesi için ve Irak’ın Şii milislerin eline daha fazla düşmesi için çalışıyor. Suriye’deki IŞİD ne yapıyor? Birincisi; bir tarafta Esad ile diğer tarafta YPG ile paslaşarak alternatif olabilecek muhalif yapıları ortadan kaldırma peşinde. İkincisi de gelecekte Suriye’nin kuzeyinde kurulacak bir Kürt devleti için altyapı oluşturabilmek ve bölgeyi Kürtlere teslim etmek için çalışıyorlar.
IŞİD; Paris, Ankara ve Beyrut gibi kritik noktalarda intihar saldırıları yapabilecek ve özellikle de Avrupa’nın göbeğinde aynı anda 6 saldırı düzenleyebilecek istihbarat mekanizmasını tek başına mı çalıştırıyor? Öyle bir ihtimal var mı sizce?
Ben, Batı istihbaratının haberi olmadan bu saldırıların yapılabileceğini düşünmüyorum. Mesela 11 Eylül saldırısı hakkında da ABD İstihbaratı’nın bunu bildiğini; fakat engellemediğini düşünüyorum. Çünkü 11 Eylül saldırılarından sonra oluşan sürece baktığımızda, tepine tepine kullandılar bu durumu. Aynı şekilde de Paris saldırılarının da fark edilmediğini zannetmiyorum.
Fransa bildiği halde neden engellemesin ki saldırıları? Sadece İslamofobi’nin yayılması için bu kadar insanın ölümüne sebep olacak bir saldırıya izin verilebileceği biraz uçuk kaçmaz mı?
Tabii ki sadece İslamofobi değil amaç. Dikkat edersen bu saldırılar Suriye politikasını etkiledi, mülteci politikasını etkiledi ve İslam imajını etkiledi. Yani sadece İslamofobi’ye indirgeyemeyiz.
Saldırıların gerçekleşmesinin hemen öncesinde Avrupa’ya alınacak mülteci sayısı tartışılıyordu. Bu saldırılar Avrupa’nın mülteci politikasını değiştirmesinde güzel bir bahane oldu. Güvenlik gerekçe gösterilerek alınan mülteci sayısı azaltılacak ve denetimler arttırılacaktı.
Bunların daha fazlası da var. Fransa’da aşırı sağın yükselmesi tesadüf değil. Avrupa’nın Hristiyan kimliğinin korunmak istenmesi tartışılıyordu bu aralar. Saldırılar gayet güzel bir eylem oldu onlar için.
YPG’nin, Suriye politikasında zıt kutuplarda bulunan ABD ve Rusya’nın her ikisinden de yardım alması, çelişkili bir durum ortaya koyuyor. Bu çelişkinin mantıklı bir nedeni var mı?
Neden çelişki olsun ki? ABD ile Rusya arasında bir anlaşma olabilir bu konuda. ABD, Rusya’ya Nusayri devleti sana kalsın, Kürt devletini de ben kontrol edeyim demiş olabilir. Uluslararası ittifaklar sürekli değildir. Katolik nikâhı değil bu bağlantılar.
Rusya, Suriye’deki Esad rejiminin insanlık katliamına katılırken bir açıklamada bulundu. Dedi ki: Suriye’de YPG ve ÖSO dışındaki tüm gruplar, bizim için terör örgütüdür. Böylelikle diğer muhalif gruplara yapacağı saldırıları meşrulaştırmış oldu kendi çapında. Rusya’nın bu iki grup dışındaki muhalif grupları terörist olarak tanımlamasındaki menfaati neydi?
Rusya, Nusayri devletinin sınırlarını temizlemek için bu politikayı yürütüyor. Rusya’nın vurduğu yerlere baktığımızda bütün hedeflerin gelecekteki Nusayri devletinin muhtemel sınırları olduğu görülüyor.
Yani Rusya’nın, IŞİD dururken, Reyhanlı’nın karşısındaki Batı Suriye’yi (Türkmen Dağı ve köyleri) vurmasındaki amaç; yeni kurulacak Nusayri devletinin önünü açmak?
Fransa’nın 1920’de kurduğu manda yönetiminde çizdiği sınırların bir benzeri şu anda oluşma aşamasında. Fransa, Suriye’yi 4’e ayırmış, bu harita 1946’ya kadar uygulanmaya devam etmişti. Şimdi de aynı şeyi yapmaya çalışıyorlar. Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt devleti, batısında Esad’ın bulunduğu bir Nusayri devleti ve doğuda Sünnilerin oluşturduğu bir devlet kurulacak.
YPG güçlerinin, Arap ve Türkmenlere yönelik “etnik temizlik” yaptığı iddiaları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kürt güçleri devlet kurma peşinde ve bu hedef için önlerine çıkan engelleri temizlemek istiyorlar. Etnik temizlik de zaten bir ‘iddia’ olmaktan çıktı, sahada yaşanan bir gerçekliğe dönüştü.