Olan biteni dinliyorum. Seyrediyorum. Allah’ım aklımı sen koru diye dua ediyorum. Adamın dediklerine, yaptıklarına bakıyorum. Sadece komik buluyorum. Aptalca buluyorum. Ortalıkta beyni iğdiş edilmiş iki ayaklı bir Amerikan esprisi gibi dolaşıyor. Gülüp geçeceğim ama adamın amacına bakıyorum; korkunç… Her türlü ihanetin izleri var. “Korkunç komik” diye bir jargon edebi olmasa da, dilimiz kuralları içinde absürt kalsa da var işte diyorum.
Kendi beyinlerinin yıkandığı, metabolizması bozuk ucuz tezgah ürünlerini tüketmeyecek kadar akıllı olduğumuzu hesaba katmıyorlar. Biz yerliler eğitimli insanlarız. İçinden geldiğimiz medeniyetin bekçisi olan, anamız, babamız, aslımız tarafından eğitildik. Sabahları yağmur altında hazır ola geçirip, bağırttığınız zaman bizi kandırdınız sandınız. Oysa biz her gün sizin Mussolini’den ihraç ettiğiniz ritüellerden sıkılıp sokağa ve annemize koşuyorduk. Başı keçikli, ayağı şalvarlı annelerimizi sıradan görüp küçümsediniz. Şimdi öğrenin artık. Hayatın asıl öğretmeni okullar, kışlalar, televizyonlar, gazeteler değil annelerdir. Onun için kendine güvenen ve büyük hayalleri olan insanlarız. Onun için annelerimizi huzurevine asla bırakmayacağız.
Siz beyazlar sadece makinelerden geçirilmiş, topluma akreditasyonu olmayan, genetik kodlarıyla oynanmış cahillersiniz. Her türlü kullanıma açıksınız. Kullanılıyorsunuz. Çünkü bunun için devşirildiniz. Bunun için bir sürü para ve emek harcandı. Bunu için size özel generaller, hakimler yetiştirildi. Bu nedenle en bağımsızlıkçı geçinen sözde sivil toplum kuruluşlarınız, bizi bağımsız kılabilecek her projeye karşı olduklarını, her fırsatta deklare ediyor. Soğan aydınlarınız ağız kokusundan başka bir şey ifade etmeyen kelimeleriyle yeni nesilleri asimile edip kendilerine benzetmeye çalışıyorlar.
En güzel örneğini de Gezi provokasyonu sırasında verdiniz (Kesinlikle provokasyondur. Bunu masum görenler Tahrir’i, Ukrayna’yı okuyamayan cahillerdir. Tayyip Erdoğan saplantısının akıllarına barikat kurduğu insanlardır. En asgari tanımıyla BBC, CNN, Guardian, Welle, Bild, Times, Haaretz gibi Yahudi patronajlı basın ve aynı koroya dahil edilen yerli işbirlikçilerine ve onların algı operasyonuna yakalanmış, Boyner’in, Koç grubunun neden desteklediğini sorgulayamayacak kadar akıl tutulması yaşayan insanlardır.) Aslında 1970 model kafalı, salyalı amigoların taleplerinde her şey apaçık belli olmuştu. Güya oradaki gençlerin ve halkın sorunlarını, çevreyi gündeme getireceklerdi. Oysa ilk madde havaalanı yapılmasın oldu. Hiçbiriniz sormadı mı? Büyük projeler neden yapılmasın?
-Niye?
-Almanlar mı kızar?
Abdulhamit’in döneminde, Jön Türk denilen hani milliyetçi, bağımsızlıkçı, aydınlanmacı, devrimci olduğunu iddia eden, Abdulhamit’i diktatörlükle suçlayıp Kızıl Sultan diyen haşaratlar Meclis toplantısı biter bitmez Alman ve İngiliz elçiliklerine koşuyordu. Siz nereye koşuyorsunuz? Sokağa çıkarıp öldürttüğünüz tüyü bitmedik çocuklar, siz öyle dediniz diye sizin kahramanınız değildir. Bizim vicdanımız, duamız, kederimiz olarak bizde yaşayacaklardır. Siz kandan beslenen çapulcular için ceset isimleri sadece propaganda malzemesidir, sayısı arttıkça sevinirsiniz. Diktatör bu kadarına nasıl göz yumar?
Ey sosyalist geçinenler; bugüne kadar karşısında durduğunuzu söylediğiniz, sözüm ona savaş verdiğiniz Boyner, Koç, Doğan gibi küresel sermayeyle entegre olmuş yapılar neden sonuna kadar sizi destekledi? Bizde akıl tutulması yok. Gayet tutarlıyız. Siz kendi aynanıza bakın. Kim kime uşak bir daha belli olsun? Diktatör bu emperyalist efendilerin uşağı olduğu aleni olanların ve tüm gücüyle kendini yok etmek isteyenlerin mal varlığına neden el koymadı? Hitler, Mussollini, Franco gibi diktatör amcaların uygulamalarını da bilmeyecek kadar, okumayan (sadece kendini okuyan) bir topluluksunuz. Romantizm de öldü. Şiir söylemek bize yakışıyor artık. Nazım’ın kemikleri sızlıyordur. O kirli ağzınıza şiirlerini aldığınız için
Oyunu kuran ve kendini satanların kimler olduğunu biliyoruz. Bizi bunların peşine takılan GDO’lu kitleler üzüyor. Bunların çoğu bizim çocuklarımız. Maalesef bizden çalıp sokaklara sürdüler. Bizi taşlatıp, bizi kurşunlatıyorlar. Alçak medya (Siyonist sermayesi) tarafından emzirilen, beyinleri zehirlenmiş çocuklarımızı geri istiyoruz. Yaşadığımız yazıldığı kadar kolay değil. Hala rengârenk çiçek resimlerine inanıp, gerçek çiçeklere saldıracak kadar uyuşturulmuş çocuklarımız var. Kahrolsun Faşizm diye slogan atan her darbede faşistlerin yalaklığını, yaltaklığını yapan beşli çeteyi bile sorgulayamıyorlar. Son okudukları 1970’lerde kalmış, posbıyığı sembol sanıp geçen yüzyılın kıldan siyasetinde kalmış, birkaç bin dolara her işi yaptırabildikleri akşamcı abilerinin dediklerine inanacak kadar çaresizler. Hepimizin canını yakan Ankara saldırısının analizini bu yüzden açık açık yapamıyoruz. Biz siz gibi vicdansız değiliz. Akıtılan kanı polemik yapmayacak kadar insanız çünkü…
Saray ve o sarayda bir diktatörden bahsediyorlar. Diktatörün ülkesinde sayısız gazete ve yazar her gün diktatöre sövebiliyor. Hatta “Sözcü” diye bir gezegen ve o gezegende yaşayanlar var. Halkına sövenlerin köşe başları var. Bunun bireysel olduğunu sanmayın. Onun kişiliğinde temsil ettiği bütün değerlere sövüyorlar. Aşağılıyorlar. O sadece bir lider değil, bir imge ve yüzyılı gecen bağımsızlık mücadelemizde kurduğumuz hayalleri ve yapmak istediklerimizi temsil ediyor. Biz bir partiye oy falan vermiyoruz aslında, biz kendimize oy veriyoruz. Bunu onlar da biliyorlar. Aslında hepimize sövüyorlar. Sadece susuyoruz. Bize karşı kışkırttıkları çocuklarımıza sonrada kutuplaşma var mizansenini çizdiriyorlar.
Hazımsızlıkları her hallerinden belli oluyor. Koray Çalışkan’ın, bütün oyuncuları Avrupa’da oynayan yıldızlardan kurulu bir takıma yenildiğimizde ortaya koyduğu asla mantıkla bağdaştırılamayacak kışkırtan çirkefliği bundandır. Periferiye geldiğimiz yere hepimizi geri gönderip, merkeze yerleşmek, eskisi gibi at koşturmak istiyorlar. Anglosaksonlarla, Almanlarla, Fransızlarla rahat iş tutabilmek istiyorlar. Unutmadık, bu ülkede tarihi kurşun kalemlerle yazıp, kahramanları asanlar, cinayetlerini yıllarca çocuklarımıza bayram diye kutlattılar. Abdulhamit’e, Adnan Menderes’e yapılanlar aradaki zaman farkına rağmen aynıdır. Katillerin “Katil var!”, hırsızların “Hırsız var!”, hainlerin “Hain var!” diye bağırmalarına yüzyıllardır şahit oluyoruz. Çok şükür ki bu millet her şeyin farkındadır. Kimseye de istediğini vermeyecek kadar şuurluyuz. Siz Cumhurbaşkanı’nın kellesini değil asıl bizimkini istiyorsunuz. Maalesef farkındayız.
Bazen kızıyorum. “Size bir diktatör lazım” diyorum. Bunu hak ediyorsunuz. En azından içimizden devşirdiğiniz, saray diye ve o sarayda bir diktatör var diye (gittim, gördüm, siz de gördünüz ama siz yalancısınız. Devletin en üst makamını temsil eden bir binadan başka bir şey değil. İçi de devlet dairesi zaten) kandırdığınız çocuklar gerçek diktatör nasıl bir şey, yaşayarak öğrensin istiyorum. Yalanlarınızı, o pis manşetlerinizi, eskimiş kelimelerinizi yüzünüze tükürsünler istiyorum. Zehirlediğiniz çocuklarımızı sizden geri almak istiyorum. O çocuklar bize, Mavera’ya ait. Siz gözü dönmüşlerin salyalı dudaklarıyla amigoluk yaptığı, kanla kirlenmiş sloganlarınıza hiç yakışmıyorlar.
Bunun için;
“Bana bir diktatör lazım, hemen lazım ama maalesef yok.”