Gözümüz, görmemiz için bize verilen bir nimettir. Doğuştan ya da sonradan oluşan bazı görme kusurları, baktığımız cisimleri normal şekliyle görmemizi engeller. Bunlar, yakını ve ya uzağı görememe, asigmat, şaşılık, katarakt ve presbitlik (çoğunlukla yaşlılarda görülen bir rahatsızlık) olarak sıralanabilir. Görme kusuru olanlar, bir mercekle ve ya ameliyatla görüşü düzeltmedikçe, gerçek görüntüye ulaşamazlar. Görülen, o bozukluğun gösterdiği kadardır, bu da gerçek görüntü değildir. Gördüğünün net ve gerçek olmasını isteyenler, bu bozuk görüntü ile hayatı götürmek istemezler ve net bir görüş elde edebilmek için, bunu düzeltme yoluna giderler. Düzeltme yapılmazsa, hatalı görüş oranı artar.
Az bilgi ile hayatı götürmek, görme kusuru ile hayatı yaşamak gibidir. Bir durumun anlaşılmasına yetecek bilgi olmadan, kesinlikle o durum hakkıyla kavranamaz. Bilgi, aklımızı aydınlatan ışıktır. Bilgiye ulaşmak için insanın; kendi bakışının objektif, niyetinin halis, insanları, olayları ve durumları iyi anlamayı ve gereğini yapmayı hem hak ettiğine inanması lâzım, hem de görevi olduğuna. Hayatın bilgi olmadan yeterince algılanamayacağının bilmesi lâzım. İnsanın en iyisini hak ettiğini, Rabbine (cc) duyduğu edepten dolayı idrak etmeli. Ve Allah’ın (cc) ilk emrinin insanın bilgilenmesi olduğunu hatırlaması ve kendisine daha doğru bir bakış, duyuş ve duruş kazandıracak her bilgiyi, her yerde ve her zaman araması lâzım. Çünkü insan bunu hak eder, çünkü Allah’ın (cc) kulu olmak, sevgili Peygamberimizin (sas) ümmeti olmak, onların ne dediğini, nasıl yaşamamızı istediğini anlamayı gerekli kılar, “Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görür” (Hud 112) hükmünün olabildiğince yerine gelebilmesi için, mutlaka, mutlaka bilgi ile kol kola yürümemiz lâzım. Üstelik bu bilgi, her şeyi en iyi bilen, oluş ve bozuluş kanunlarının sahibi olan Rabbimizin (cc) bilgisi olmak zorundadır.
Kimi zaman görerek, kimi zaman okuyarak, dinleyerek, kimi zaman da kendimizin ya da başkalarının tecrübelerinden bilgi elde ederiz. Bazen de birisi bizi uyarır. Kendisini elinden geldiğince düzeltmeden son nefesini vermek istemeyenler için, uyarı bir fırsattır, kimden gelirse gelsin bir nimettir. Üstelik bazen bunu ne yazık ki alay ederek, aşağılayarak ya da insanların içinde mahcup ederek yapabiliyoruz. Öyle de olsa, bu uyarı haklıysa yanlışımız bize gösterildiği için Allah’a (cc) hamd etmeli, yanlışsa yine Allah’a (cc) şükredip yolumuza devam etmeliyiz.
Kendilik algısının bozuk oluşması, değersizlik ve yetersizlik duyguları içinde olmak vb. gibi pek çok sebeple, zannettiğimiz gibi inanma eğiliminde oluruz çoğunlukla. Bu da yanlışın doğru zannedilerek ona göre davranılmasıdır ki karşımızdaki insanın kimyasını bozmaya birebirdir. Bu görme kusurunun düzeltilmesi, hem Allah’ın (c.c) istediği gibi olabilmek, hayatımızın niçin’inin ve nasıl’ının hakkını verebilmek için, elzemdir. Hem de aklı gelişmiş olanların, her an daha iyi olma potansiyeli bulunduğuna inananların ilk ve tek seçeneğidir. Çünkü görme kusurum beni yanıltır ve bu karşımdakini yanlış yapmaz.