İçinde Kürdistan’ın da bulunduğu Türkiye denilen Osmanlı bakiyesi topraklarda kimliğimiz hâlâ tutsak.

Ant tapıncından, İHO ve başörtüsü yasaklarından kurtulduk; ama batıcı-laik-ulusalcı anayasa hâlâ kimliğimizle ilgili bir hapishane.

Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında Kemalist Türk ulusçuluğu, kimliğimizi tasfiye etmek için İstiklal Mahkemeleri ile idam sehpaları kurdu. İskilipli Atıf Hoca, Şeyh Said gibi binlerce kanaat önderimiz yanında; idam edilen İslami birikimimizdi.

Avrupa destekli Türk ulusalcılarının Müslümanlara, Müslüman halklara yaptığı zulmü; şimdi de ABD, AB, İran destekli Kürt ulusalcıları Müslüman Kürt halkına, Suriye’de Araplara ve Türkmenlere yapmaya ve İslami kimliklerini sindirmeye çalışıyor.

Bu coğrafyada her türlü tuğyana, şirke, zulme ve cahiliyyeye hayır/lâ diyen bizler, 1970’li yılların ortalarında temayüz eden Türkiye’deki tevhidi uyanış/mücadele sürecinden geliyoruz.

Bu süreçte bizler, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde elbisemize/kimliğimize bulaşan sağcı, milliyetçi, devletçi, bölgeci kirlerden; son yüzyıllarda ümmete keskin bir şekilde arız olan mezhepçi ve batini taklitçiliklerden arınmaya çalıştık. Her birimiz çevre ve kendi algısı içinde vahyin tevhid, adalet, özgürlük şiarlarını yükseltmeye çalıştı.

Süreç henüz tamamlanmamış bir yolu ifade ediyor. Henüz içinde yaşadığımız toplumu gereğince vahiyle uyaracak ve doğruların şahitliğini yapacak şura temelli yeterli bir model oluşturamadık. Mücadelemiz sürüyor, sürecek.

Ama şu anda İslami kimliğini ve kazanımlarını devam ettirmek açısından en sıkıntılı bölgemiz Türkiye Kürdistanı’dır.

Özellikle Çözüm Süreci’nde sanki Kürt sorununun tek muhatabı PKK imiş gibi MGK’da ortaya konulan politikalar, PKK/HDP için kazanç, AK Parti tabanı ve bölge Müslümanları için ağır bir yenilgi oldu.

Çözüm Süreci’nde Leninist barış görüşmeleri taktiklerini uygulayan Kürtçü sol-ulusalcılığı, dağdaki gerilla örgütlenmesini Kürt illerinin bütün mahallelerine yaymış ve açıktan açığa silahlı birimlerini kurmuştu. Ve 6-7 Ekim 2014 olaylarından beri de tehditler, vergi-yardım adıyla haraç toplamalar ve suikastlarla hem Müslümanları sindirme, hem bölgenin fiili hâkimi olma stratejisini işletmiştir.

PKK, şehir gerillası olarak örgütlediği YDG-H ile, polis kayıtlarına da geçtiği üzere 7 Haziran seçimi zaferini pekiştirmek için bölgede Müslüman kanaat önderlerine dönük 100 kişilik infaz listesi hazırlamıştı.

Bu isimlerden birisi de Yasin Börü’nün hocası Aytaç Baran’dı.

Baran, polisin şantaj içerikli uyarılarına rağmen Diyarıbekir’i terk etmeyeceğini belirtmişti. Ancak 9 Haziran günü PKK/YDG-H çeteleri tarafından kendi mahallesinde pusuya düşürülerek alçakça öldürülmüştü.

Şehitlik Mahallesi’nde YDG-H yelekli en az 80 kişi ellerinde uzun namlulu silahlarla gece yarısına kadar diğer Müslümanların evlerini muhasara altına almışlar, sürekli havaya ateş etmişlerdir. Haber trafiğine sansür uygulanarak Çözüm Süreci’ndeki hatalara yeni ve fahiş hatalar eklenmiştir.

Aytaç Baran, İslami uyanış süreci yolunda yürüyen bir kardeşimizdi.

O ki başta Yasin Börü olmak üzere genç fidanlarımıza Kur’an’ı, Kur’an’ın amacını ve tevhidi öğretmeye çalışmıştı.

O ki zaafa uğrayan ümmeti yeniden diriltmek için bir diriliş, bir Kur’an nesli, bir şüheda nesli olma amacını amaç edinmişti.

O ki Türk ve Kürt ulusçuluğunun, cahiliyyenin ve ırkçılığın tüm kuşatmasına karşı teslim olmamış, her türlü tuğyana, tağutlara, zalimlere, cahiliyyeye karşı durmayı kimlik bilmişti.

Lakin ona kurşun sıkan tağuti PKK zihniyeti ve Kürt ulusçuluğu onu öldüremedi.

Çünkü Rabbimiz ‘Allah uğrunda ölenler diridirler’ buyuruyor.

Şimdi onun mirasıyla iç içeyiz ve aynı saftayız.

Beklentimiz, inşallah tüm zaaf ve yanlışlardan arınarak tevhidi uyanış sürecini devam ettirebilmektir.

Vahiy ve şura temelli bir ümmetin inşası için, mücadele yollarının açılmasına devam edilecektir.