Ukraynalı bir babanın daha on yaşına girmemiş kızına veda ederken ki gözyaşlarına boğulmasını hepimiz izledik. Küçük kız çocuğu anlam veremediği bir yere babasını feda ediyor, karşılıklı ağlaşarak birbirlerine elveda diyorlardı. Baba elbette ölümden korkuyordu, eşi ve kızından ayrılmak, bir daha onları göremeyecek olmayı düşünmek onu kahrediyor, öylece savaşa lanet ediyordu. Ailesine rağmen ülkesini savunmak için gidiyordu işte.
Habis zihniyet yine bekleneni yaptı, insan kıyımı bu sefer Ukrayna’da sahnelendi. Acı ki bu ne bir başlangıç, ne de bir son olacaktı. Zaten filler tepişir, çimenler ezilirdi. Hep öyle olmadı mı?
Böylesine dram dolu, acı ile yoğrulmuş, kan ve gözyaşı içeren canlara mal olmuş meselede, bir sıcak savaşta yorum yapmak bana hiç kolay olmamıştır. Savaş üzerine analiz yapmanın soğuk duruşu beni hep irkiltmiştir, bu iticiliğin farkında olarak yazdığımı bilmenizi isterim.
Politikacıların savaş hakkında konuşurken ki ruhsuzluklarının, televizyon yorumcularının savaşta yaşananları nesneleştirip aktarmalarının, adeta futbol üzerine konuşur gibi savaştaki yıkımları normalleştirmelerinin, ölümleri sadece istatistiksel bir veri olarak görmelerinin tahammül edilebilecek bir şey olmadığı aşikâr. Bunu biliyorum. Fakat her şeye rağmen yazmak gerekiyor.
Rusya durdurulabilir mi?
Emperyal güç mücadelesi Avrupa’nın orta yerinde beklenen savaşı yine doğurdu. SSCB’nin dağılması sonrasında birkaç ülke dışında tüm cepheleri NATO’ya kaptırmış olan Rusya silaha sarılmayı çözüm sandı. Batı cephesi ise alışmış olduğu “coğrafyalar” dışında Avrupa’da böyle bir savaşın çıkmasını hazmetmeye çalışırken, olası mülteci akımları ile nasıl baş edebiliriz hesaplarını yapmaya başladı.
Ukrayna geçmişinde renkli devrimlerle özellikle Batı tarafından sürekli kışkırtılmış, ülkede halk ayaklanmaları çıkartılmış, hükümetler değiştirilmiş ve bir şekilde NATO üyeliğini talep edecek düzeye getirtilmiştir. Ukrayna devleti ‘ya Batı tarafındasın ya da Rusya’nın yanındasın’ dayatmasıyla karşı karşıya bırakılmış, sonuç itibariyle ülkede Batı tarafı tercih edilmiştir.
Böylelikle NATO’nun sınırlarına kadar gelmesi Rusya’da tehdit algısını belirgin şekilde açığa çıkarmış, katmerli hale getirmiştir. Bu duygu Kremlin tarafından Çarlık Rusya’sı özlemi ile birleştirilmiş, küllerinden doğma hülyası NATO’nun çatırdatılması ve hatta yok edilmesi hedefine kadar vardırılmıştır. 2014’deki Kırım işgali, bugünkü Ukrayna’nın çaresizliği, özetle NATO’nun işlevsiz hale gelişi Rusya’ya ayrıca özgüven aşılamıştır.
Ukrayna son yıllarda NATO’ya girme isteğini sürekli dillendirdi. Rusya ise şayet NATO üyeliği olursa Kırım’ın geri alınması gündeme geleceğinden buna karşı çıktı. Egemen bir devlet olan Ukrayna’ya Ruslar NATO’ya giremezsin demeye başladılar. Diğer taraftan ABD ve İngiltere başta olmak üzere Batılı ülkeler Ukrayna’ya her türlü desteği vereceklerini ilan ettiler, adeta savaş çığırtkanlığı yaptılar. Bugün Ukraynalılar Batı tarafından nasıl yalnız bırakıldıklarını net şekilde görmüş oldular.
Rusya hedefine ulaştıktan sonra belki Ukrayna’dan çıkacaktır. Ya da güçlü bir direniş olursa tam yenişememe durumunda müzakere de yapabilir. Bunun da işaretleri görülüyor. Fakat kesin olan şey şu ki savaşın uzun sürmesini Rus ekonomisi kaldıramaz. Ayrıca ekonomik ambargolar, dünya ekonomisinden tasfiye olma ihtimali Rusya’nın kaldırabileceği bir bedel olmayacaktır.