Bizi Avrupa kıtasına bağlayan ilişkiler kanaatimce zorunlu seçmeli bir yapı arz etmektedir. Zira Avrupa hem maziyi birlikte yaşadığımız hem de istikbali birlikte yaşayacağımız en yakın komşumuzdur. İlişkimizin seçmeli olan boyutu; ittifak ettiğimiz ortak yönlerimizi öne çıkarmamızdır. İslam dünyası ile Avrupa arasında tam bir mutabakat sağlanması şart değildir. Zira, birbirimize bırakmamız gereken manevra alanları da söz konusudur.

Doğu ile Batı’yı birbirine sıkı sıkıya bağlayan iki konu var: Birincisi siyaset, ikincisi ise çıkarlar. Değişken siyaset alanında ihtilafa düşmemiz doğaldır. Ancak, halkların kültürel ve ekonomik çıkarlarını siyasi ihtilafa malzeme yapmak doğru değildir. İslam’ın muhteşem mirası bize böyle davranmamız gerektiğini öğretmiştir. Savaş dönemlerinde bile Doğu ile Batı’nın ticari ilişkileri hep korunmuştur. Hıristiyan hacılar Doğu’ya ticaretleriyle beraber geliyorlardı. Müslüman tacirler de Batı’ya gidiyorlardı. O zamanın dünyasında ekonomik savaşlar yoktu. Çünkü insanların ihtiyaç ve çıkarları siyasilerin çıkarlarına öncelenirdi.

Almanya Parlamentosu’nun aldığı ve daha belki başka Avrupa ülkelerinin de peşinden gideceği karar bana göre basit bir meseledir. Zira, siyasi bir meseledir. Bu baskıyla Türkiye’den istenen, Alman Parlamentosu’nun Suriye’deki temizlik savaşını durdurmayı amaçlayan planına destek vermesidir. Meselenin bir de tarihî boyutu vardır ki, o da Türkiye’nin Osmanlı Arşivi’ni akademik kuruluşlara devretmesi ya da bir Osmanlı Arşivleri Üniversitesi kurulmasıdır. Böylece arşivin ihtiva ettiği belgelerin bütün açıklığıyla ortaya konmasıdır. Zira, Avrupalı akademisyenler kendi tarihlerini okumak istiyor. Bize düşen onlar için kapıları ardına kadar açmaktır. Genç neslin gelerek bütün bu arşiv müktesebatını en ince noktasına kadar incelemesi sağlanmalıdır. Böylece yeni nesil bir müsteşrik grubunun doğmasına yardımcı olmalıyız. Onların toplumumuza entegre olmasına müsaade etmeliyiz. Zira onlar, İslam dünyamızın bir parçasını teşkil edeceği geleceğin Avrupası’nda önemli roller üstleneceklerdir.

Batı’da siyasetçilerin tarihimizden ne istedikleri hususunda açık açık konuşmaları gerektiğine inanıyorum. Bizim de onlarla medenî düzlemde, küresel medeniyet çerçevesinde bir ilişki geliştirmemiz gerekir. Siyasetin dışlayıcı dilini bırakıp daha mühim, daha derin ve daha kıymetli olana yoğunlaşmalıyız.

Şu hususu da çok iyi kavramamız gerekir: Avrupa kıtası bin yıldır bize en yakın günlerini yaşıyor. Çünkü, Avrupa kıtasının güvenlik eşiğinin Doğu olduğunu çok iyi kavramış bulunuyorlar. Sadece bu bile Avrupa ile ahlâkımız ve medeniyet değerlerimiz çerçevesinde düzeyli bir ilişki geliştirmek için yeterli bir gerekçe sunmaktadır…

Çeviri: Fethi Güngör