İcat edilmiş bir tarih bilgisiyle konuşan CHP lideri Kılıçdaroğlu, Yılmaz Özdil’den çok etkilenmişe benziyor; “Bir toplu iğne dahi üretemeyen Osmanlı vardı. Bir metre demir yolumuz bile yoktu” derken, Özdil’in hiçbir rasyonaliteye dayanmayan bilgilerini kullandığı çok belli. Bunun için derin bir analiz yapmanıza da gerek yok. İnternette kısa bir seyirle bu videolara ulaşabilirsiniz; daha doğrusu hezeyanlara…
Bir zihniyet pozitivizmin etkisinde kalarak, Batı kompleksiyleyanıp-tutuşmaya devam ediyor. Kendi gerçeğinin farkında olamayan bu zevat, adeta rotasız gemi gibi… Hani diyorlardı ya “Osmanlı’da spor yoktu” diye… El insaf senin Galatasaray’ın, Fenerbahçe’n, Beşiktaş’ın ne zaman kuruldu sahi ey Özdil…
“Toplu iğne üretemiyordu” dediğiniz Devlet, bir imparatorluktu ve ücreti mukabilinde istediği şirkete istediği işi yaptırabilme kudretine de sahipti… Tabi herşeyi bu satırlara sığdırma imkânına sahip değilim ama onlarca kaynak kitap, belge, fotoğraf ya da gazete önerebilirim. “Yüzlerce fabrikası olan bir devlete kimler ne yaptı?” sorusunu da ben size yöneltiyorum o vakit. “Aydın Talay, Eserleri ve Hizmetleriyle II. Abdülhamid, 3. Baskı, İstanbul 2016.”künyeli çalışma bile aslında size cevap olarak yeter de artar bile…
Fabrika yapımı için ücretsiz arsa tahsisi, vergi muafiyeti,-bir miktar pahalı da olsa devlet işlerinde yerli üretimin tercih edin- tavsiyesiyle desteklenen yerlilik, ülkede bulunmayan hammaddenin ithalatında gümrük muafiyeti…Bunlar, Osmanlının sanayiye bakışını gösteren ve 1913 yılı sanayi teşvik kanunun da yer alan sadece birkaç başlıktır. Yüzlerce fabrikası olan bir devlete karşı bu haksızlık, hangi kompleksin göstergesi acaba…
“Bir metre demir yolumuz yoktu” diyor Kılıçdaroğlu… Hicaz Demir Yolu bile tek başına sizi yalanlamaya yetmez mi? Ama yine de detaylandırayım… Osmanlı Devleti (1856-1922) döneminde inşa edilen başlıca 9 demiryolu hattı vardı. Bunlar şöyle: Rumeli Demiryolları (2383 km), Anadolu Demiryolları (2424 km), İzmir -Kasaba (695 km), İzmir -Aydın (610 km), Şam-Hama (498 km), Yafa-Kudüs (86 km), Bursa-Mudanya (42 km), Ankara-Yahşihan (80 km), Toplam 8.619 km… Hani yoktu… İnsafa ve merhamete herkesin ihtiyacı vardır; siz de dâhil…
Peki, daha sonra ne oldu. Yere göğe sığdıramadığınız 23 yıllık Tek-Parti iktidarı döneminde yurdun nasıl demir ağlarla örülemediği açık değil mi?Bu yollara ancak 4.200 km civarında bir ilave yapıldı.
Son 15 yılda yapılan demir yollarını, duble yolları, gemicilikteki gelişmeleri, havayolu yatırımlarını ise saymakla bitiremeyiz… Ne bu yazı alanı buna yeter ne de sizin okumayan sabrınız… Cumhuriyetçi olmak öyle lafla ve tarih bilmeyenlerin ya da icat edilmiş tarihle avunanların önünde “Talk Show” yaparakolmuyor… Müstehzi tavırlarınız aslında acziyetinizin tecellisidir… İnanın tuzu kuru olanın, gerçek anlamda ortaya dökecek icraatı ve eseri olanın tavrı bu çiğlikte olamaz…
Evet, Osmanlı son on yılını savaşlarda geçirdi… Evet, olumsuzluklar, zorluklar elbette vardı. Fakat üstesinden gelinebilecek bütün bu zorlukları görmeyerek bizi Birinci Dünya Savaşı’na sokanlar, sizin haksız yere suçladıklarınız değildi. Bir önceki yazımda bunları da ifade ettim, tekrara gerek olduğunu sanmıyorum…
23 yıllık Tek-Parti iktidarının nelerimizi elimizden aldığına ise çok uzun yazılar gerekir… Bunların en azı maddi olanlardır. Zira manevi olanı bütçelendirmek, benim akıl haddimi aşan bir hesaba tekabül eder… Osmanlıca,“Arapça, Farsça ve Osmanlıcadan oluşuyordu, Türkçe yok edilmişti” diyorsun ya ey Özdil… Bu konuda da gerçek bir cehalet var ortada. Bu, işin sadece bir yönü… Peki, onlar böyle yaptılar ve size göre yanlış yaptılar… Sizin övdüğünüz Nurullah Ataç gibi zevatın yaptığı “çok oturgaçlıgötürgeç”nev’inden uydurma kavramlara ne diyeceksiniz… “Bunlar daha iyiydi” derseniz de şaşırmam ha!Çünkü hazımsızlık gözlerinizi perdelemiş, belli… Ve unutmayın ki sizi hâlâ konuşturan kelimeler, o aşağıladıklarınızdır… Ve yine hiç değilse bahsettiğiniz diller, bu coğrafyanın dilleri; üstelikte “ezik” bir duyguyla değil bir özgüvenle Osmanlı Türkçesine entegre edildiler… Yani Osmanlıca bir yabancı de dil değildi…
Hulasa bir “görmeme” hali var ortada; inatla görmeme hatta görmek istemem… Bu sebeple de kendi hakikatimizi kendimiz için hatırlamaya devam edeceğiz… Zira bu yazıda da bir şey görmeyecekleri açık… Keşke kendilerine dışardan bir gözle bakabilseler; bu usulsüzlük ve bilgisizliğin kendilerini düşürdüğü komediden belki kurtulabilirler… Çünkü bir hakikat olarak insan, gözüyle değil beyniyle görür; insaf ve usul dairesinde okuyorsa tabi…