Amerika mütemadiyen bazı temsilcileriyle müstakbel Suriye’nin nasıl şekillenmesini arzu ettiklerini ifade edip duruyor. Amerika Şam Büyükelçisi Ford, Suriye’yi Kuzeydoğuda bir Kürt bölgesi, Güneydoğuda IŞİD kontrolündeki bir bölge, Güneybatı ağırlıklı hükümete ait bir bölge, Kuzeybatıda ise muhaliflerin kontrol edeceği bazı bölgeler şeklinde bölüveriyor.

Amerika böl-parçala-yönet fiziksel kombinasyonu çerçevesinde Suriye’nin asla bir bütün olarak kalmasından yana değil. Dolayısıyla kendisine piyon olacak güçleri perde önünde vurup perde arkasında silah yardımı, istihbarat yardımı ve siyasal ve insan kaynağı şeklinde birçok kaynakla destekleyerek bu coğrafyada at koşturmaya devam edecek.

PYD’ye hem silah verecek hem de; “Kuzey Halep bölgesinde yaşanan durumdan dolayı kaygı duymaktayız ve tansiyonu düşürmek için bütün taraflarla çalışıyoruz. Suriyeli Kürtlere ve YPG ile bağlantılı diğer güçlere, karışık durumdan istifade ederek yeni bölgeleri ele geçirmeye çalışmamaları çağrısında bulunduk” diye sözde uyaracak(!).

PKK uzantısı PYD’yi hem terörist olarak görmediğini söyleyerek silah dahil her türlü yardımı yapacak hem de Türkiye’ye yönelik terör eylemlerine karşı tedbir alan Türkiye’ye;  “Türkiye ve YPG, Azez’in güney bölgesindeki koridorunda önemli bir DAEŞ tehlikesini paylaşıyorlar. Bütün taraflara, yatışmayan ortak tehlikeye karşı yoğunlaşmaları ve Münih’te saldırıların durdurulması yönünde alınan karara uymaları çağrısında bulunuyoruz” şeklinde aba altından sopa göstermeye çalışarak kendince çağrılarda bulunacak.

Rusya’ya ben seni görmüyorum diyecek, güya terörist ilan ettiği IŞİD’in kontrolündeki petrolün Rusya tarafından dünyaya pazarlatacak. Rusya ile kapalı kapılar arkasında bir takım anlaşmalar yaparak aslında temel dert olan güçlenen bir Türkiye karşısında dost görünüp kuyu kazmanın hesaplarını yapacak.

Tüm bu gizli açık tezgah ve tehditleri gören Türkiye için bu durumda; Türkiye için YPG ve PYD, PKK’nın uzantısı olmak itibariyle bize dönük açık ve net bir tehdittir. Buna karşı her türlü tedbiri alırız diyen Davutoğlu’nun kararlılığı hayati bir önem arz etmektedir.

Minniğ havalimanı operasyonunda da görüldüğü gibi Türkiye haklı savaşında kararlı olduğu sürece bu mesele ile ilgili minimum zararla kapatacaktır. Türkiye’nin bölge halkı ile ilgili hassasiyetlerini Başbakanımızın Ahmet Davutoğlu’nun şu ifadeleriyle daha yakından görüyoruz: “İki gün önce hainler, alçaklar hava bombardımanıyla, milislerle Azez’e saldırdıklarında bütün devlet zirvesi istişare yaptık. Azez’e nasıl sahip çıkarız diye. Biz bu kardeşlerimizi kaderlerine terk etmedik. 4 yıldır mazlumun yanında olan bir ülke olarak kimseden nasihat almayız. 60 bin Suriyeliyi ortada bırakmayız.”

Türkiye, Suriye meselesinde bu samimiyet ve kararlılık içerisinde kalmaya devam ederse tek motivasyonu para olan Rus ve Amerikan askerlerine karşı Suriye’nin mazlumlarının emniyet kemeri olabilecektir.