Allah’a iman, Allah’ın varlığına, birliğine ve üstün sıfatlara sahip, eksik sıfatlardan uzak bulunduğuna canlı ve cansız her şeyin Allah tarafından yaratıldığına inanmak demektir. İmanın şartlarından birincisi ve en önemlisi Allah’a imandır; çünkü imanın diğer şartlarına inanabilmek, Allah’ın varlığına ve birliğine iman etmeye bağlıdır.
İslam’ın şartlarını benimseyerek “Müslüman” olanlar, imanın şartlarını da benimseyerek “Mü’min’’ olurlar. İslamsız iman, imansızda İslam asla mümkün değildir.
İzaha muhtaç gibi görünen bu durumu Allahu Teâlâ Hucurat Suresi’nde bizlere şu şekilde ifade etmiştir. Bir gün bedevi Araplar Peygamber Efendimize gelerek biz iman ettik dediler. Allahu Teâlâ ise;’’ Ya Resulüm! Sen onlara deki: Siz henüz mü’min olmadınız, yani iman etmediniz lakin “İslâm” olduk deyiniz. Sizin kalplerinize henüz iman girmedi. Eğer Allah’a ve peygamberine itaat ederseniz, size amellerinizden hiçbir şey eksilmez; çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, merhamet edendir..’’
Hal böyle olunca çamurdan yaratılan bizleri muteber Mu’min yapan şey ‘’İman ettim, tasdik ettim, güvendim’’ anlamına gelen en temel kabulümüz ‘’Amentü’’müzdür. Buyrun o vakit imanımızı Amentümüz ile bir kez daha birlikte yenileyelim.. Bismillahirrrahmanirrahim; “Âmentü billâhi ve melâaiketihî ve kütübihî ve rusülihî ve’l yevmi’l-âhıri ve bi’l-kaderi hayrihî ve şerrihî mine’llâhi teâlâ ve’l-ba’sü ba’de’lmevti hakkun eşhedü en lâa ilâhe illallâah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlüh.“
‘’Ben Allâhü Teâlâ’ya ve onun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere; hayır ve şerrin Allâhü Teâlâ’nın yaratmasıyla olduğuna inandım. Öldükten sonra dirilmek de haktır. Ben şehâdet ederim ki, Allâhü Teâlâ’dan başka ilâh yoktur. Ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed (sav) onun kulu ve Peygamberidir.“
Tevhidi bir hakikat olarak kabul edip gereğince yaşamamak, kişileri ve toplumları, Allah’tan gafil bir şekilde yaşamaya, gaflet ve dalalete, dalalet ise hızla ateşe sürüklemektedir… Günümüzde insanlar, maalesef bilinçli olarak nefsini kamçılayan günahları işlemeye ve bunu bir hayat tarzı olarak sürdürmeye fütursuzca devam etmektedirler. Oysa Peygamber efendimiz günah işlemekten şiddetle sakınmamız gerektiğini ve imanı olmayan kimselerin sonsuza kadar cehennem ateşinde yanacağını bizlere birçok kez bildirmişlerdir. İşte sırf bu yüzden hakiki bir Müslüman’ın en büyük arzusu ‘’iman halini, bir bütün olarak ölene kadar korumak olmalıdır.’’ Özellikle son nefesi bir Mü’min olarak vermek, her Müslüman arzuladığı en büyük şeydir…
İslam adına hakikatlerin karartıldığı bu günlerde, insanları mutluluğa ulaştıran tek şey yine imanları olacaktır. İman kalben ve dinen mümkündür. İman eden kişinin buna önce kalbiyle inanması, tasdik etmesi ardından da diliyle bunu onaylaması gerekir. Allah’ın kulunu sevmesi de imanla mümkün olur. Bunun için iman eden kişinin Allah’ın emir ve yasaklarına kesin bir şekilde uyması gerekir. Bu sayede ancak kul, Allah’ın sevgisine mazhar olabilir…
Demem o ki dostlar, zaman yıkıcı, dünya geçicidir. Allah mutlak kudret sahibidir. İnsanı yaratan ve yoktan var edendir. İman eden herkes, her gün Amentü’deki taahhüdünü sabırla son nefesini verene kadar sürdürmelidir. Ruhumuzun mahzenlerine inip “Rabbim! Tek ilah sensin! Muhammed senin kulun ve peygamberindir.!” dedikten sonra, O’nun sınırlarına, kurallarına, öğütlerine uymalı, harama girenlerle birlikte asla harama girmemeliyiz. Ve zinhar nefeslerimizin sayılı olduğu unutmamalı, hayat denen bu şölende cehaletimizi katmerleyerek “Allah var deyip, sonrada yokmuş gibi yaşamamalıyız!”