Önceki yazıda AK Parti’nin seçim beyannamesinin ne denli isabetli bir içeriğe sahip olduğu tespitinde bulunmuştuk.
Şu geçen birkaç günlük sürede, bu tespitimizin hangi oranda isabetli olduğu hususunu müşahede etme imkânı bulduk.
Yapılan birebir görüşmelerde insanlar, memnuniyetleri gizleme ihtiyacı duymaksızın çok net bir biçimde, bu beyannamenin herkesi rahatlattığını ve belirsizliğe meydan bırakmadığını ifade ettiler.
Sosyal medyada da benzeri şeyler cereyan etti.
Sadece muhalifler, “hani asgari ücret arttırılamazdı, kaynak yoktu?” şeklinde daha önce AK Parti cenahından yapılan eleştirileri gündeme taşıyarak bu atağı boşa çıkarmaya çalıştılar.
Buna en güzel cevabı Ali Babacan verdi.
Aslında o gün de AK Parti’nin yaklaşımı açıktı.
Neydi asgari ücret konusunda AK Parti’yi mütereddit davranmaya iten şey?
Tabii ki, iş dünyasının tavrı.
Yani, asgari ücret meselesi devletten ziyade özel sektörü ilgilendiren bir durum…
Muhalif çevrelerin ısrarla gözlerden kaçırdığı hakikat buydu.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 1500 TL gibi tabir yerinde ise astronomik bir rakam telaffuz ettiğinde, hop oturup hop kalkması gereken iş dünyasının önde gelen isimleri, tek kelimeyle olsun itiraz etmeyerek, zımnen CHP’ye destek vermiş oldular.
Aslında susarak söyledikleri şuydu.
“AK Parti’nin iktidardan uzaklaşması için bizim de bir bedel ödememiz gerekiyorsa, buyurun, biz o bedeli ödemeye rıza gösteriyoruz. Yani parası neyse verelim…”
“Sükut ikrardan gelir” fehvasınca bu suskunluğu doğru okuyan AK Parti, “madem siz razısınız, biz dünden razıyız” anlamına gelen asgari ücreti sahici bir biçimde iyileştirme vaadinde bulunarak doğru hamleyi yaptı.
Ali Babacan’ın altını çizdiği husus buydu.
“Baktık iş dünyası ses çıkarmıyor, biz de daha çok onları ilgilendiren bu konuda gerekli adımı attık… “
Aslında başından beri bu mesele, bütçe denklemi içerisinde çok ciddi bir yer işgal etmiyordu.
7 Haziran seçimi öncesinde alınması gereken karar, gecikmeli de olsa nihayet alınmış oldu.
İşte bu hamleler, sahici bir iyimserlik havası oluşmasını sağladı ve vatandaşlar, iyiden iyiye seçim havasına girmiş oldular.
Bir önceki seçimin en büyük eksikliklerinden birisi, doğrusu buydu.
AK Parti’nin sürükleyen taraf olmaması, seçim heyecanını da en aza indirmiş, seçim çalışmaları, kavramsal tartışmaların daha öne çıktığı bir mahiyet kazanmıştı.
Somut şeyler görmek isteyen vatandaş da bu tartışmaların uzağında durmayı tercih etmişti.
Açıkladığı seçim beyannamesi ile AK Parti şimdi, yine seçim sürecini domine eden parti konumunda.
Kılıçdaroğlu, “demek ki, oluyormuş” derken aslında savunmaya geçtiklerini açıkça ihsas ettirdi. Bu da, bundan sonrasında muhalif partilerin stratejilerini AK Parti’nin seçim beyannamesini eleştirmek üzerine kuracağını gösteriyor ki, bence maksat şimdiden hasıl olmuştur.