Edgar Hoover, FBI’ı profesyonel anlamda en üst düzeye taşıyan kişidir.

1924’ten ölüm tarihi olan 1972 yılına kadar ‘Federal Soruşturma Bürosu’nun başkanlığını yürütmüştür.

Başkanlık yaptığı süre boyunca sekiz ABD başkanıyla çalıştı.

Onu bu kadar güçlü kılan şey, sadece çok disiplinli ve sistemli çalışması değildi elbette.

Kurduğu sistem ve otorite sayesinde Amerikan başkanları da dâhil, tüm önemli bürokratlar, senatörler ve hatta muhaliflerle ilgili gizli dosyalar tuttu.

Bu gizli dosyaların en önemli özelliklerinden birisi, şantaj yapmaya müsait bir içerikte olmasıydı tabii ki… 

Gayriahlaki ve müstehcen içeriğe sahip bu dosyalarla başkanları, senatörleri ve bürokratları âdeta kontrol altında tutuyordu.

Hiçbir başkan bunu görevden almaya cesaret edemedi, ta ki kendi eceliyle ölünceye kadar.

Devletin imkânlarıyla husule getirdiği bu gücü özellikle de komünistler ve siyahiler üzerinde bir zulüm makinasına dönüştürdü.  

Neden mi bu haydut kılıklı adamdan söz ettim?

Kurduğu sistemin siyasette ve etkili olabilecek her alanda bir yönteme dönüştüğü gerçeğine temas edebilmek için elbette.

Amerika’nın etkili olduğu her ülkede bu sistem tatbik edildi.

Bir CIA ve FBI aparatı olan FETÖ de bunların tezgâhından geçmişti.

Diğer bir deyişle FETÖ, şantajı ve ahlaksızlığı etkili bir yöntem olarak kullanmayı bunlardan öğrenmişti.

Deniz Baykal, herkesin bildiği gibi, bu aşağılık yöntem vesilesiyle saf dışı bırakıldı.

Türkiye’deki siyaset (ve siyaset dışı neredeyse tüm etkili alanlar), bu yöntem kullanılarak teslim alınmak istendi.

Açık söylemek gerekirse de hayli başarılı olundu.

Eğer aynı süreçte kendisine operasyon çekilen MHP de bu iğrençliğe teslim olsaydı, bugün çok daha başka bir Türkiye’de yaşıyor olurduk.

Allah korumuş…

Deniz Baykal’la ilgili hadise ilk patlak verdiğinde bendeniz, konuyla ilgili iki yazı yazdım.

Birincisi, bu ahlaksız yönteme teslim olunmaması gerektiği yönündeydi.

Tabir caiz ise her vesile ile CHP’yi yerden yere vuran bir kalem erbabı olarak takındığım bu tavır, muhalif, muvafık herkesin tuhafına gitmişti.

Öyle ki, “Sana mı kaldı Deniz Baykal’ı savunmak” şeklinde hem şifahi hem de yazılı uyarılar aldım.

Bunun üzerine “Ya Settar” başlıklı ikinci yazımın giriş cümlesi; “Evet, tam da bana kaldı.” şeklinde oldu.

Malum, ‘Settar’; Allah’ın isimlerinden birisidir ve ‘gizleyen’, örten’, ‘ayıpları örten’ manasına gelir.

Bu sütunun devamlı okurları CHP’yi “bir millî güvenlik sorunu” olarak gördüğümü ve hatta bu partiyle ilgili yaklaşımları, “itikadi” bağlamda ele aldığımı gayet iyi bilirler.

Lakin bu gerçek, CHP için bile olsa gayriahlaki operasyonları tecviz etmemi gerektirmez.

Bilakis, her platformda ve her vesile ile ahlaksızlığa karşı bir duruş sergilemeyi, inancıma ve mefkûreme karşı bir borç addederim.

Anılan ahlaksız operasyon CHP’nin mevcut genel başkanı Özgür Özel üzerinde de tatbik ediliyor bugünlerde.

Özgür Özel’i tutarsız ve öz güven sorunu yaşayan bir parti lideri olarak görüyor olmama rağmen, yaptığı bazı olumlu çıkışları, ondan bin beter olumsuzluklar ile berhava ettiğini en yalın hâliyle yazıyor olmama rağmen, kendisine yapılan bu ahlaksız hamleyi şiddetle telin ediyorum elbette.

İnsaniyetten azıcık nasibi olan herkesin, Allah’ın ‘çirkin’ olarak vasıflandırdığı bu yönteme, öyle böyle değil; şiddetle karşı çıkması icap eder diye düşünüyorum.

Siyaseti bloke edebilecek bu aşağılık FETÖ yöntemine bir kez daha geçit vermemek için herkes üzerine düşeni kemal-i ciddiyetle yerine getirmelidir.

Böyle şeni işlerin muhalifi, muvafıkı olmaz!

Bu, başlı başına bir insaniyet sorunudur ve bu hususta sınıfta kalan, insanlığın yüz karası olarak tarihe geçer.

Geçmişte bu aşağılık yöntemin ekmeğini yiyenlere bir kez daha aynı fırsatı sağlamak, hiç şüphesiz ki ahlaksızlığın heykelini dikmekle eş anlamlı olacaktır.