Afrin’de “Burseya Dağı’nın TSK ve ÖSO tarafından ele geçirilmesi, harekâtın ikinci safhası olan kara harekâtı bölümünde önemli bir dönüm noktası oldu. Piyadece üstün Bölük Muharebe Timleri şeklinde, görev için teşkilatlanmış TSK unsurları, metre veya santimetre değil nokta vuruşu hassasiyetine sahip ileri teknoloji ürünü silah, mühimmat ve teçhizatla yüksek tempolu bir harekâtı, başarı ile sürdürüyor. Önce hedefler saniyeler içerisinde tespit ediliyor, hedefin cinsine, büyüklüğüne, mesafesine ve konumuna göre de vuruş yapacak en uygun silah sistemi seçilerek, hedef anında etkisiz hale getiriliyor. Zırhlı ve mekanize unsurlarımızın sağladığı derinlik, inisiyatif ve çeviklik etkin şekilde kullanılarak ilerleme hızı muhafaza ediliyor.

Bütün bunların eş zamanlı ve senkronize bir şekilde yapılabilmesi Türk Silahlı Kuvvetleri’nin günümüzde ulaştığı muharebe kabiliyetinin seviyesini göstermesi bakımından son derece önemli. İşte bu bilgi birikimi ve tecrübeyle oluşan taktik ve teknolojik seviye, Afrin’de yürütülen harekâtın ağırlık merkezini oluşturan “masum sivillerle teröristlerin ayrılması”nda, TSK’nın elini güçlendiriyor.

Kıymetli okurlarım, askerlikte bir kural vardır: “Bir çatışmanın neticesini anlamak için sonucunu beklemeye gerek yoktur.” Burseya Dağı’nın ele geçmesi, işte böyle bir durum. Artık teröristlerin başta Kilis olmak üzere Türk topraklarına roket atabilme imkânları son derece azaldı. Ve bir süre sonra da tamamen ortadan kalkacak. Teröristlerin Minning hava alanından lojistik ve silah vb. yardım alabilme ihtimalleri de sona erdi. Zira bu hava alanı da şu an TSK ve ÖSO güçlerince çembere alınmış durumda, kısa sürede ele geçirilmesi bekleniyor. Son olarak Afrin’in Türkiye ile sınırı olan batı ve kuzey kesimlerindeki dağlık arazide, çok sayıda girmeler yaparak alanı kontrol eden komandolarımızın desteğindeki ÖSO unsurları ile Azez-Mare hattından batıya ilerleyen zırhlı ve mekanize unsurlarımızın birleşmeleri, bu safhada gerçekleşecek. Bu birleşmelerin başta Afrin olmak üzere önemli şehir/kasaba merkezlerinde olması kuvvetle muhtemel. Bu şekilde harekâtın muhtemelen üçüncü safhası olan meskûn mahal temizliği başlamış olacak.

Operasyonun başında, yani 10 gün önce Afrin’deki terörist miktarı yaklaşık 7-8 bin olarak açıklanmıştı. Bu sayının yaklaşık 300-400’ü Kandil’den gelen ve yabancı istihbarat örgütlerince eğitildiği iddia edilen PKK’lılardan oluşuyor. 500-600’ü ise Afrin’deki gönüllü PKK/PYD’li teröristler. Geriye kalanlar, PYD/PKK’lı teröristlerce bölge halkından zorla silahlandırılmış kişilerden oluşuyor; ki bunların büyük bölümü şu ana kadar ya alanı terk ettiler ya da teslim oldular. Dolayısıyla harekatın 10’uncu gününde başlangıçtaki terörist sayısının aynı kalmadığı söylenebilir. Bu sayı önemli ölçüde eridi ancak çekirdek kadro duruyor. Cizre, Nusaybin, Sur gibi ilçelerimizde hendeklerdeki teröristleri temizleyen ve meskûn mahal çatışmalarında oldukça tecrübeli olan Jandarma Özel Harekat (JÖH) timleri önceki gün bölgeye sevk edildiler. Kandilden gelen o PKK’lılar, JÖH kâbusunu çok iyi bilirler. Kahraman askerlerimize, jandarmalarımıza ve ÖSO’nun değerli komutan ve savaşçılarına başarılar diliyorum. Allah yar ve yardımcıları olsun.

Afrin, Türkiye’nin güvenlik stratejisinin önemli bir parçasıdır. Artık sınırlarımızın güneyinde ‘Şemdinli’den Yayladağı’na kadar’ yaklaşık 30 km derinliğinde bir güvenlik kuşağı oluşturulması stratejisi, doğal olarak Afrin’den sonra operasyonel süreçlerin devam edeceğini göstermektedir. Alanda ne kadar var olursanız, masada o kadar güçlü olursunuz. Türkiye alanda var olmanın gücünü masada politik avantaja çevirmiş durumda. Bugün Afrin özelinde teröristlere yardım ve destek veren ülkeler düşünüldüğünde, Türkiye’nin sadece PKK/PYD ile mücadele etmediği, teröristlerin arkasındaki derin küresel güçlerle de büyük bir mücadeleye giriştiği rahatlıkla görülebilir. Bu operasyon baskısının geleceğe sâri daha güçlü bir ivmeyle devam ettirilebilmesi için füze savunma sistemleri ve tank projelerinin tamamlanmasına öncelik vermelidir. Akıllı mühimmat, gece görüş ve hedef tespit gibi çok önemli sistemlerde yerlilik/millilik oranlarındaki yüzde 75’lik başarı, hem daha da artırılmalı hem de aynı orana ana silah sistemlerinde de ulaşılmalıdır. Bu sayede uluslalararası ambargo ve baskılardan etkilenmeyen Türkiye’nin, şu an Membiç’te ABD’nin (özellikle Pentagon’un) ayak diretmesini daha kolay aşabilmesi mümkün hale gelebilir.