Neden daha düne kadar Avrupalı dostlarımız dediklerimizi tek tek kaybediyoruz. Avrupa Birliğini kendimize nihai hedef olarak seçerken ve bu yolda çok iyi adımlar atmışken ne oldu şimdi de tüm kapılar üzerimize kapanıyor. Tam da Tayyip Erdoğan bizi vizesiz Avrupa’ya gitmemizi sağlayacak diye düşünürken hem de.
Neden dost bildiklerimiz ya da birçoğumuza göre dost sandıklarımız bizi terk etti. Acaba bunun suçlusu da Erdoğan mıdır? Bak dün de Suriye’yle, Irak’la olan dostluğumuzu onun yüzünden kaybetmemiş miydik diyenler acaba haklı mı yahu?
Ya kendilerini devletin yerine koyup bunların bir yerde yolda kalacağı belliydi diyenler. Bunlar kim, devlet kim? Devletin bir dili olur, devletin diplomasisi olur, dış politikada racon mu kesilir diyenler…
Efendim bunlar çok güçlü. Bizim neyimiz var ki posta koyuyor, bedeli çok ağır olacak diyoruz. Hatta kendi arkadaşlarımızdan bile ‘ateş olsak cürmümüz kadar yer yakarız’ diyenler var. Kısacası öyle bir algı bombardımanı altında tutuluyoruz ki etkilenmemek o kadar zor ki.
Peki, ne oldu birden bire de Avrupa tüm maddi-manevi neyi varsa bize saldırıyor, bizi hedef alıyor? Dinimizden dolayı desek yeni Müslüman olmadık. Milliyetimizden dolayı desek yeni Türk olmadık. Ama Müslüman Türk olarak belki de 17.yüzyıldan sonra ilk defa bizden bu kadar korkmaya başladı Avrupa. Hem de ne korku. Türkiye ve Erdoğan’la yatıp kalkıyorlar adeta.
Özal döneminde başlayan Türkiye’nin büyümesi ve ekonomik alanda dışa açılması ta o zamanlarda Avrupa’da tedirginlik oluşturmuştu. Bunun farkına varan Özal, Sovyetler Birliğinin dağılması sonrası yeni kurulan Türk Devletleriyle ilişki kurarak daha büyük bir güç olmak istiyordu ki yine böyle gezilerinin birinden sonra hala açıklanamayan nedenle öldü. Sonrasında Erbakan Hoca, aynı güç birliğini İslam Ülkeleriyle yapmak istedi, O da Batılıların da isteğiyle indirildi.
1999 ise ekonomi tam bağımlı haline geldi. IMF’ye ve AB’ye mahkûm bir şekilde yıllarımız geçti. Ekonomimiz dip yaptı. 2002 sonunda başa gelen Erdoğan’a ise IMF’ye ve Dünya Bankası’na olan borçları ödemek düştü. Dünyada yaşanan kriz Türk ekonomisini bitirir, tekrar Batıya bağımlı hale getirir derken kendileri battı, Türkiye ayakta kaldı.
Ekonomiyle batıramayanlar bu sefer darbe girişimleriyle, Gezi olaylarıyla Erdoğan’ı düşürmeye kalkıştılar, seçimleri denediler. 17-25 Aralık dediler. Olmadı, olmadı. Geriye sadece Silahlı Kuvvetlerin darbe yapması kaldı ki onu da yaptılar ama yine başaramadılar.
Türkiye bu arada bu kadar sosyal olay ve darbe girişimlerinin arasında büyüdü de büyüdü. Gelişti de gelişti. Refah seviyesi yükseldi.
Irak’ta, Suriye’de bizzat sahaya girdi. Halkı Müslüman olan ülkelerde Türkiye’nin itibarı o kadar yükseldi ki oralarda yaşayan halkın arasında Erdoğan ve Türkiye efsane oldu.
Türkiye aynı zamanda Dünya’daki tüm mazlumların ve masumların ümidi oldu. Avrupa’daki Türk vatandaşlarımız eziklikten kurtuldu. Yaşadıkları ülkelerde söz sahibi oldu, patron oldu. Kendine özgüveni geldi.
Gördünüz değil mi binlerce Türk Avrupa’nın göbeğinde ölümü göze alarak Türk bayrakları ile Hollanda polisinin atına, itine, copuna karşı nasıl bir duruş sergilediğini. Şimdi bu Avrupalı nasıl korkmasın Türklerden. Hele de başlarında gözü kara bir adam. Bir de yetkili Cumhurbaşkanı olursa…
Ne diyor Üstadımız: Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!
Ne oldu birden bire de Avrupa tüm maddi-manevi neyi varsa bize saldırıyor, bizi hedef alıyor ?