Siyasi iradeyi destekleme ya da karşı gelme meselesi “koşulsuz otomatik tepki” haline dönüşmeye başladı. Örneğin Suriye konusunda sadece siyaset üzerinden karar veren bir sivil, eğer siyasi iradeyi destekliyorsa muhaliflerin yanında, eğer muhalifse Esed’in yanında tavır alıyor.Sonuç olarak da sivillerin tepkisi sivil olmaktan çıkıyor.
Devlet tepkisi konjonktürel yani duruma göre olabilir. Devletler için normal hatta gerekli olan bu durum insan için normal değil hatta zararlıdır. Devletlerin tutarlılık göstermesi gereken iki başlık vardır. Birincisi hedefi yani yol ve yöntemi tartışsak bile günün sonunda ülkeyi vardırmak istediğimiz yer, ikincisi jeopolitik hafızası yani üzerinde durduğu coğrafyayla birlikte süregelen hikâyesi. Devletler âşık olmazlar, küsmezler, barışmazlar, dost olmazlar, fedakârlık yapmazlar. Devletlerin kırılacak bir kalbi yoktur.
İnsanların kalbi vardır ve öz sabitleri olur. Hal dilleriyle öz sabitlerini beyan ve ilan etmiş insanlardan sabitlerine bağlı kalmaları beklenir; aksi durumda çelişkili ve tutarsız olurlar. Örneğin hal diliyle Müslüman olduğunu beyan etmiş bir insandan faizin ve kumarın her türlüsüne karşı olmasını beklersiniz. Kumarı “Milli Piyango” adıyla devletin oynatması Müslüman olduğunu beyan ve ilan eden bir insan için önemsizdir.
“Devlet mi sivilleri yönetir, siviller mi devleti yönetir” sorusunun cevabı halkın sosyolojik yapısıyla ilgilidir. Halk, devlete etki edecek kadar şuurlu, kendinin ve hikâyesinin farkında olan, sabitlerine sahip çıkan sivillerden oluşuyorsa insanlar devleti yönetir.
Netice-i kelam; kendimizin farkında olmalıyız, yöntem tartışması yapsak bile aynı hedefe inanmalıyız ve günübirlik (konjonktürel) kararlar vermek yerine kararlarımızın temeline bir sabit koymalıyız…
Erem ŞENTÜRK