28 Şubat organize edilişiyle, psikolojik, sosyolojik argümanlarıyla, siyasal ve toplumsal zemindeki etkileriyle hangi yönden bakarsanız bakın şapka çıkarılacak(!) bir darbeydi ve artçı etkileri halâ devam etmektedir.
-“Darbe kültürü”nün kurumsallaştığı Türkiye’de, (ki 15 Temmuz’da canını siper eden millet, iradesinin ve ülkesinin gasp edilmesi girişimini püskürttü) millete ve temsilcilerine konvansiyonel bir silah olan laiklik ve irtica ile hizaya çekme, onlara sınır çizme, misyon belirleme pratiği demektir.
-“Din, siyasete alet ediliyor” propagandası kullanılarak; siyasetin, dine hizmetkârlığına mani olma girişimi demektir.
-Gazete manşetleriyle hükümet, iktidar devirme, uyarma, parmak sallama, Başbakanları pijama ile karşılama saltanatı demektir.
-Postalların, halkın onurunu çiğneme; çocuğunun yemin törenine giden Anadolu kadınını, başörtüsü ve giyiminden dolayı aşağılama, tören alanına almama hadsizliği demektir.
-“İkna odaları” maharetiyle, genç kızların başlarındaki örtülerini zorbalıkla, korku empoze edip sindirerek çıkarmaya çalışma, okumak isteyenlere Arabistan’ın yolunu gösterme, eğitim haklarını gasp etme kepazeliği demektir.
-Siyonist network’ün, “Anadolu ruhu”nu çalma, Müslümanların kümülatif siyasi birikim ve kazanımlarını yok etme tevessülü demektir.
-FETÖ lideri Gülen’in, “Başörtüsü füruattır” diyerek münafıklıkta çığır açtığı, kendi “robot”larının başını açtırarak, başörtülü öğrencilerin direncinin kırılmasına sebep olduğu rezilliğin adı demektir.
-Ülkenin Başbakanı olan bir şahsın, başörtülü olduğu gerekçesiyle bir milletvekili hanımefendiye “Bu kadına haddini bildirin” deme hadsizliğinde bulunarak Meclisten dışarı attırma alçaklığı demektir.
– Küresel aktörlerin, Anadolu’nun e(k)meğini, sermayesini çalıp ensesi kalınların cebine doldurma operasyonu demektir.
-“İrtica”, “köktendinci”, “radikal İslamcı”, “gerici” gibi tabirlerle hem suni korku pompalayarak İslam’ı, Müslümanları karalama, hem de Müslümanları içeri tıkma (ki halâ 28 Şubat mağduru insanlar var içeride ve ne zaman bu insanlar adil bir yargılanmayla tahliye edilirse o zaman “bin yıl sürecek” iddiası son bulur ancak) senaryosu demektir.
-Uğur Dündar, Müjdat Gezen, Emin Çölaşan, Yılmaz Özdil, Bekir Coşkun zihniyetinin, haşere arar gibi namaz kılan Müslüman çocukları arayıp fişleyerek, geleceklerini karartma vahşeti demektir.
-“İrticai faaliyetler” adı altında hakiki dindar insanların Ordu ve Polis teşkilatından atılıp yerlerine imitasyon dindarların (FETÖ’cüler) alındığı süreç demektir.
-Kur’an kurslarının, eğitim kurumlarının kapatılarak, bir neslin (harf “inkılabı”nda olduğu gibi) kör, topal bırakılmak istendiği adi organizasyon demektir.
-Masonların, Masonluğun Türkiye’de altın çağını yaşadığı dönem demektir.
28 Şubat organize edilişiyle, psikolojik, sosyolojik argümanlarıyla, siyasal ve toplumsal zemindeki etkileriyle hangi yönden bakarsanız bakın şapka çıkarılacak(!) bir darbeydi ve artçı etkileri halâ devam etmektedir.
Artçıların son örneğini birkaç gün önce gördük. Darbelerin karargâhı ve sözcüsü niteliğinde olan Doğan Medya ve hususan Hürriyet Gazetesi, “Karargâh rahatsız” başlığını kullanarak sicilini tekrar anımsattı. Bu, bildiğimiz klasik bir 28 Şubat taktiği. Doğan medya ve Hürriyet’in ülkeye verdiği zarar, ziyanın, FETÖ’nün verdiğinden aşağı kalır yanı yok. Hal böyle iken bir dokunulmazlığı varmış gibi Doğan medya ve Hürriyet’e ilişil(e)miyor olması Anadolu’da rahatsızlığa yol açıyor. Cumhurbaşkanımızın, “Dünya 5’ten büyüktür” sözü referans alındığında, “Türkiye, Doğan medya ve Hürriyet’ten büyüktür” realitesi çıkmıyor karşımıza.
Konu 28 Şubat olunca şu hususa da değinmeden geçemeyeceğim. “Türban” tabiri de 28 Şubat zihniyetinin, başörtüsüne ikame olarak toplumda, kamuda “kurumsallaştırdığı”, hafızamıza kazıttığı tabirdir. Örtümüzün adı “türban” değil “başörtüsü”dür, bunun bilincinde olmamız lazım…