Hain darbe girişiminin üzerinden 2 yıl geçti. Ülkemizi tarihin karanlıklarına gömmek isteyen alçaklara milletimiz Çanakkale ruhuyla cevap verdi. Ve bugünde aynı ruhun, yüksek seciyenin milletimizde iki yıl önceki gibi taze ve canlı olduğunu görüyoruz.
Türk’ün kültürel genetiğindeki vatan ve millet kodları çözülebilmiş değil. Çılgın Türkler, öngörülemez bir şekilde her an ve tekraren yeniden çıldırabilir. Özellikle 1960 ihtilalinden sonra siyasal ve bürokratik sistemimizde kurumsal hale getirilen koalisyon ve vesayet anlayışını milletimiz Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçerek temizlemiş ve çok önemli bir değişimi demokratik ortamda ve başarıyla gerçekleştirmiştir. Geçmiş koalisyon hükümetleri döneminde 39’a kadar çıkan bakanlıklarla tarihinin en büyük arpalığına dönmüş olan kabine şimdilerde bakanlık sayısının birleştirilerek 16’ya düşürülmesi, icra etkinliğinin arttırılması, sadece millete hizmeti esas alan yapılanmasıyla haklı olarak itibar ve saygı gören bir konuma ulaştı. Müsteşarlıklar ve yardımcılıkların kaldırılması gibi bürokratik kademelerin azaltılması, hızlı karar alabilme kapasitesinin artırılması ve devletin denetleme kabiliyetinin yükseltilmesi çok önemli yenilikler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Cumhurbaşkanına bağlı Devlet Denetleme Kurulu’nun (DDK) denetleme kapasitesi, yetkisi ve etkinliğinin arttırılması çok önemli. Bakınız; hem FETÖ hem de PKK temelde birer sızma hareketidir. Bunların arkalarındaki ekonomik, politik, bürokratik vb. karanlık örüntüleri ortaya çıkarmak ve gerekli tedbirleri almak sadece MİT’in, jandarmanın, polisin ve adliyenin görevi olmamalıdır. Bu anlamda DDK’nın bu yeni düzenlenmiş son hali topluma her türlü dışarıdan sızmalara karşı kurumsal koruma sağlayacak önemli bir mekanizma işlevi görecektir. Ve görüldüğü üzere PKK, FETÖ ve vesayet aparatları bu yeni sistemle kalıcı bir şekilde yerle bir olacaklar.
Ancak emekli bir asker ve FETÖ mağduru birisi olarak mücadelenin daha da kurumsallaştırılmasına ihtiyaç bulunduğunu söylemem gerekir. 1966 yılından beri sızma ve devleti ele geçirme amacıyla hareket eden FETÖ’nün başta PKK olmak üzere bütün şer odakları ile olan ittifakı artık tereddüde mahal kalmayacak şekilde ispat edilmiş durumda. Halen başta FETÖ olmak üzere bu hain şer odaklarına siyasi, ekonomik, teknik ve taktik olarak destek verenlerinyardım ve destekleri devam etmektedir. İçeride etkinlikleri artık kalmadı, PKK yurt içinde neredeyse bitti. FETÖ’nün ajan ve aparatları dünyanın dört bir tarafından paketlenerek Türkiye’ye getiriliyorlar.
Aynı şekilde PYD içindeki teröristler de çözülüyor. PKK tarafından şehit edilen Eren Bülbül’ün katilleri nokta operasyonları ile birer birer etkisiz hale getiriliyor. Fakat bu şeytani yapıları yarım yüzyıldan fazla bir süredir besleyip büyütenler, 15 Temmuz gecesi “taraflar itidalli olsunlar” şeklinde çağrıda bulunanların henüz bunlardan vaz geçmediklerini, bu yapılarla ilgili hala beklenti içinde oldukların görüyoruz. Ancak FETÖ, artık kullanılamaz bir aparat olma haline getirildiğinde efendilerinin Türkiye ile masaya oturmaları muhtemel görünüyor, aksi takdirde destek ve mevcut politikaları devam edecektir.
Bu noktada Türkiye’nin mücadeleyi kurumsallaştırabilmesi için dikkate alması gereken önemli noktalar var. Birincisi uzun süreli mücadele esas alınmalıdır. FETÖ gün gelirde bir şekilde gündemden düşse bile kurumsal mücadele mekanizmaları birer motor gibi çalışmaya devam etmeli ve hem içerdeki uyuyan-sonradan aktive edilen hücreleri önceden bularak etkisiz hale getirmeli hem de dışarıda dünya ölçeğinde bunlara rahat yüzü göstermemelidir. Bu kapsamda Türkiye’deki başta 15 Temmuz davaları olmak üzere bütün FETÖ ile iltisaklı davalar Adalet Bakanlığı, YSK, DDK, İzleme Kurulları gibi kurumlar tarafından yakinen takip edilmeli, bu davalardaki yargılama süreçlerine FETÖ’cülerin sızmasının önüne geçilmelidir ki halen böyle bir ihtimalin mevcut olduğunu belirtmek isterim.
Ayrıca bu süreçler yargılama bittikten sonra sona ermemeli, Cumhuriyet tarihindeki bütün darbe, muhtıra vb. vesayet hareketlerinin bir bütün içinde değerlendirilebileceği, yabancı ajan ve örgütlerin toplumumuza ve kurumsal devlet yapımımıza sızma yöntem ve tekniklerinin nasıl olduğu, bu sızma ve yerleşme süreçlerinde bireylerin terörize olma sistematiklerinin çalışılacağı, araştırmalar yapılarak yurt içi ve yurt dışı literatüre kazandırılacakları enstitüler kurulmalı, bilim insanları çalışmalar, araştırmalar yaparak süreç hakkında canlı ve dinamik bilgiler üretmeli ve bir daha böyle bir belanın ortaya çıkmaması için tedbirler önermelidir. Bu bilgiler yayımlanarak hem topluma hem de karar verici makamlara güncel halde ulaşması sağlanmalıdır.
Diğer bir husus da özellikle sosyal medyadaki başta FETÖ olmak üzere terör örgütlerinin yuvalanmaları ve algı operasyonları yapabilecekleri alanlar ortadan kaldırılmalıdır. Özellikle geleceğe sârisiber saldırılara karşı kurumsal elektronik yapımız daha da güçlendirilmelidir.