Öncelikle, PKK’nın siyasi uzantısı bazı HDP vekillerinin göz altı kararını kana bulamak için Diyarbakır’da infilak ettirilen hain bombalama neticesinde şehit düşen güvenlik güçlerimize ve vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, acılı ailesine sabr-ı cemil diliyorum.
Geç alınan ve devamının gelmesini beklediğimiz bu kararın millet nezdinde olumlu olduğu, devlete olan güvenin sağlamlaştığı kesin. Bunda şüphe yok. Yürüdüğümüz yol meşakkatli de olsa, inşallah ülke olarak güzel günlere gebeyiz, bunu görebiliyorum.
***
Malumunuz o ki, oldukça zor ve meşakkatli günlerden geçiyoruz.
Cumhuriyet kuruldu kurulalı, ülke olarak hiç bu kadar yoğun günler yaşamamıştık.
Ve hiç bu kadar karmakarışık problemlerle karşılaşmamıştık.
PKK, PYD, DHKP-C, TİKKO gibi bilumum eli kanlı terör örgütleri bir yandan, FÖTÖ gibi şeytana bile pabucunu ters giydiren ne idiğü belirsiz terör örgütü bir yandan, Batı’nın ve ABD’nin doğrudan veya dolaylı olarak yönettiği terör örgütleriyle oluşturduğu baskı bir yandan, İran’ın kuklası, donunu bile tutmayı beceremeyen İBADİ başkanlığındaki Irak yönetiminin içi boş tehditleri bir yandan, Suriye’deki katil Es’ed yönetimi diğer yandan…
Hangi birini söylesek bilmiyorum ki…
İran tehdidini saymıyorum bile…
Hepsinin de ortak düşmanı Türkiye. Hepsinin de hedefinde güzel ülkemiz Türkiye var.
Bunlar paranoya değil, gerçek.
ABD, Türkiye ile ilişkilerinde o kadar çok çirkinleşti ki, belki de tarihinde ilk kez müttefik ilan ettiği, dost dediği bir ülkeyi batırmak için, terör örgütleriyle doğrudan işbirliği yapıyor. ABD, Türkiye tarafından çirkin foyasının ortaya dökülmesinin şokunu yaşarken, ahlaki ölçülerden de uzaklaşıyor ve bunda da bir sakınca görmüyor. Ne yaptığını bilemez halde terör örgütleriyle doğrudan iş birliğine giriyor.
ABD çırpındıkça hata yapıyor, hata yaptıkça hiç istemediği kadar pisliğe batıyor. Bir yandan da dünyada ve bölgede Türkiye’nin elini güçlendiriyor, istemese bile ülkemizi lider ülke konumuna getiriyor.
İşin ilginç tarafı ne biliyor musunuz? Savaşan bir ülkenin ekonomisinin dört dörtlük olması.
Savaş demek masraf demektir. Düşünün, binlerce askerimiz şu anda Suriye ve Irak topraklarında, operasyonda. Onların beslenmesi, bakımı, giyitleri, silahları… Tanklar, toplar, tüfekler, uçaklar ve IHA’lar. Hepsi de sahada ve aktif. İthal edilen benzin, mazot su gibi akıyor. Masraf o biçim yani… Bütün bunlar için devasa bütçeler harcanıyor.
Peki, bu durumda bir ülkenin ekonomisi sarsılmaz mı? İnsanları geçim kaygısı sarmaz mı? Başta gıda olmak üzere, tüketim malzemelerinin fiyatları doruk yapmaz mı? Bankalar faiz oranlarını olabildiğince çok artırmaz mı? Döviz fırlamaz mı?
Bu saydıklarımın hepsi de savaş ortamında olağan ve olması gereken şeyler. Peki ya Türkiye’de? Başka bir zamanın Türkiye’si olsa, batmıştık şimdiye kadar. Bakanlarımız, Avrupa ve ABD’ye para istemeye çoktan gitmişti bile.
Ama bugün?! Bırakın fiyatların tavan yapmasını, tam tersine, bankalara bakacak olursak, kredi faizlerinin düştüğünü görüyoruz. Yabancı menşeyli kredi derecelendirme kuruluşlarının aksine, ekonominin, dünya ülkelerinden çok daha iyi olduğuna şahit oluyoruz. Ne yapsalar, ülkemizi hangi taraftan vurmaya kalksalar, hangi açığımızı yoklasalar, elleri boş döndükleri yetmiyor gibi, ülke olarak daha da güçlenerek çıkıyoruz mücadeleden. Her bir mücadele, her bir sürtüşme, her bir darbe, bizi daha da enerjilendiriyor, güçlendiriyor.
Ve işte bütün bunlar ABD ve Batı’yı çıldırtıyor. Türkiye’nin şahsında tüm Müslümanların, tüm ezilmişlerin kendine geleceğinden, ABD ve Batı’yı sorgulayacağından, kurdukları sömürü düzeninin sarsılacağından korkuyorlar. Oysa ki, tek taraflı karlılığa dayalı, tıkır tıkır işleyen ne güzel bir düzen kurmuşlardı. Oysa bu oyunu, tek başına Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türkiye bozuyor. İşte bütün mesele bu ve buna izin vermek istemiyor ne Batı ne de ABD.
Dediğimiz gibi, zor ve meşakkatli günlerden geçiyoruz. Dayanabildiğimiz kadar kazanacağımızı aklımızdan çıkartmayalım.