Bugün yaşanan tartışmalarda, insanı temsil eden “zihniyet” ihmal edildiği için açık sonuçlara varmak neredeyse imkânsız hale geliyor…
Sadece rasyonel verileri esas alan analizlerin, zihniyetiyle bütün hesapları yanıltan insanın, olayların seyrini nasıl öngörülemez hale getirdiğini izah etmesi mümkün değildir…
Zihniyet analizi yapmak -disiplinler arası okuma gerektirdiği için- analizcilerin kolay olanı tercih etmeleri anlaşılabilir bir şeydir…
Üzücü olan, yapılan analizlerin ne denli eksik kaldığının, meseleyi çözmek yerine kilitlediğinin, sahipleri tarafından bilinmeyişidir…
Meseleyi açmak için “iktisat ve insan” üzerinden ilerlemek, içinde insanın olduğu ve zihniyetiyle etkilediği her hadiseyi daha iyi anlamada bize yardım edebilir…
Zira insanın iktisadi faaliyetlerini sadece rasyonel verilerle izah edemeyiz; inançları, ait olduğu toplumsal sınıf, yaşadığı coğrafya, eğitim durumu, psikolojik, sosyal-psikolojik ve bunlara ait sayılamayacak kadar çok alt kırılım, onun para harcama, tasarruf etme, yatırım yapma biçimini kökünden etkiler…
İnsan-eşya, insan-insan ilişkisi aslında dikkat etmediğimiz sayısız değişkenle ilerler; tıpkı, “bir, iki, üç” diyerek saymak herkese kolay gelirken bir ile iki arasındaki sonsuz sayının zahmetine pek çoğumuzun katlanmaması gibi…
Oysa biz görmezden gelsek de, o sayılar olmadan hiçbir büyük hesabın içinden çıkamayız…
Tıpkı sayılarda olduğu gibi, insanın zihniyetini hesaba katmadan da onun hiçbir düzeydeki ilişkisini anlayamayız…
Zihniyet dünyası iyi anlaşılamamış bir toplumda, “Bütün rasyonel iktisadi verilere sahibim” diyerek yatırım yapanların yanılgılarına çokça örnek verilebilir; Kültür Psikolojisi çalışmaları bununla ilgili oldukça önemli sonuçlar ortaya çıkardı…
Avrupalı için ürettiğiniz bir ürünü, hiçbir zihinsel hazırlık yapmadan ve iknanın koşullarını oluşturmadan Çinli bir köylüye kullandıramazsınız…
Makro düzeyde insan davranışlarını etkileyen toplumsal, sınıfsal ya da sistemle ilgili hadiseler vardır…
Dengeli ve dengesiz tolum yapılarındaki yatırım veya tüketim alışkanlıklarının aynı olduğunu söyleyemeyiz…
İstikrarlı toplumlarda yatırımcı çok daha sabırlı ama emin adımlarla ilerlediğini bilir; buna karşın az gelişmiş ülke yatırımcısı geleceğini öngöremediği için bir an önce “kâr” etmeye bakar ve daha agresif bir model yürütür…
Mesela tamahkâr “açgözlü” bir insan için tamahkârlık adeta göze takılan bir “gözlük”tür, bu gözlüğe baktıkça hep hırslı ve hırçın bir arzuyla tamah ettiği şeyleri görür…
O uğurda ezip geçemeyeceği şey yoktur tamahkârın; lakin bu aç gözlülüğün de sahtekârlara yem olduğu vakalar gözlerimizin önünde yaşanıyor…
Zihniyetler hep istenilen yönde oluşmuyor ne yazık ki…
Bütün uyarılara rağmen Çiftlik Bank, sanal para ve daha nice büyük vurgunun mağdurlarını aynı payda da buluşturan tamahkârlık değil miydi?
Acar Baltaş bu zihniyeti çok iyi formüle eder: “Bir toplumda regülasyon ( denge/düzen) yoksa reputasyon (nam, ün) vardır” sözüyle…
Zaafı fark eden sahtekâr için lazım olan tek şey, toplumun en güvendiği isimlerin yanında verilen pozlardır; gerisi zaten gelir/gelmiştir…
Sonuçta, düzenleyici ya da sabote edici “görünmez zihniyet”ler, verilere yansımazlar; ama olayları kökünden etkilerler…