Siyaset bilimi literatüründe yarı başkanlık, başkanlık ve parlamenter sisteme dair hangi yönetim sisteminin ülkeler açısından daha demokratik veya daha iyi olduğuna dair araştırmaların yer aldığı birçok karşılaştırmalı çalışma var. Ve bu çalışmaların geneli için ön plana çıkan bir yönetim sistemi şu dur veya demokrasi açısından şu yönetim sistemi ön plandadır demek çok zor.
Bu zorluğun temelinde yatan en önemli faktör ise yönetim sistemlerinden hangisi olursa olsun her ülkede uygulanmak istenen sistemin aynı sonuçlar veremeyeceği gerçeği, yani her ülkenin tarihinden gelen kültürel, ekonomik ve sosyal özelliklerinin birbirinden farklı olması.
Yönetim sistemlerinden aşağı doğru inecek olursak, aynı durum bir ülkenin kamu politikaları içinde geçerli. Her ülke elbet kendinden ileride olan ülkelerin eğitim, ekonomi ve sosyal politikalarına bakarak kendi gelişimine yön verecektir ama bu yön verme durumunun nasıl olacağı sorusu biraz işin özü olan kısmını oluşturuyor.
Nasıl yeni cumhurbaşkanlığı sistemi ile kendi ülkemizin kültürü ve geçmişten gelen yönetim tecrübeleri dikkate alınarak yeni bir yönetim anlayışı bazı farklılıklarıyla uygulanmaya konduysa aynı durum özelde ekonomi, eğitim, aile, sosyal ve hatta askeri alanlarda da ortaya konacaktır diye umut ediyoruz.
Batı’nın ilim ve fen alanındaki gelişmelerini dikkate alarak geçmişte kendi ülkemizde birçok uygulanmanın sonrasında çöp kutusuna atıldığının, artık zaman kaybetmenin bir anlamı olmadığının farkına vardığımızı düşünüyorum.
Batı’da her hangi bir alanda (ekonomi, eğitim, sosyal) gelişmiş olan bir ülkenin yaptığı düzenlemeyi ‘aynen almıyoruz, kendi ülkemize göre dönüştürüyoruz’ diyen siyasetçilerin ve bürokratların söylemleri hala hafızalarda, ama başarılı olan politikalardan ziyade başarısız olan politikaların çokluğuna baktığımızda aslında dönüştürülmek istenilenin politikalar değil kendi kültürümüz olduğunu da anladık desek yanlış olmaz. Onun için yeni dönemde kamu politikaları ve bu politikalarda başarılı olma ihtimalini bu açıdan değerlendirelim.