Güzel soruları seviyorum.

Her güzel soru, güzel bir keşif benim için.

Daha önce akla gelmemiş, düşünülmemiş, görülmemiş, işitilmemiş sorular…

Bir başkasının sormuş olmasının önemi yok.

Şair Muzaffer Doğan’a küçük bir çocuk şu soruyu sorar:

“Işık güneş doğunca geliyor tamam… Peki karanlık nereden geliyor?..”

Muzaffer Doğan, karşılaştığı küçük çocuğun bu sorusunu bizimle paylaştığında, o güne kadar aklımıza gelmeyen bu soru karşısında apışıp kalmıştık.

İnsan sorunun güzelini sorabilmeli. Önce kendisine…

Sorunun içinden çıkıp çıkamamasının bir önemi yok.

Güzel sorular, cevabını kendisi arar ve bulur.

Soru çocukça ve fakat sıkıydı.

Sahi, bu karanlık nereden geliyordu?

İlk gençlik yıllarımdı ve sorunun güzelliği çok etkilemişti beni.

İnsan böyle güzel soruların büyüsünde kapılınca, cevabının peşine de güzel bir heyecanla düşüyor.

Peki, yeni nereden gelir?

Bu sualden önce yeni nedir bilmek lazım.

Yeni, zıttı ile maruf. Eski olmayan. Eskimemiş olan.

Daha evvel kullanılmamış olan. Daha evvel görülmemiş olan. Daha evvel düşünülmemiş olan. Daha evvel işitilmemiş olan. Daha evvel yapılmamış olan. Bir anlamda evveli olmayan.

Vay anam… Bu nasıl bir şey.

Mucizevî bir anlam kazandı birden.

Yeni bir araba dediğimizde evveli olmayan bir şeyi kastetmiş olmayız.

Eski olmayan, henüz üretilmiş ve kullanılmamış olanı anlarız.

Bu gevezeliği uzatmaya niyetim yok.

Yeni isterse hep bir köşede duran ve eskimemiş olanı, isterse henüz düşünülmüş

ve üretilmiş olanı ifade etsin kullanılmamışlığı ifade ediyor.

Okunmamış her kitap yeni bir kitaptır mesela benim için.

Seyretmediğim her film yeni bir filmdir.

Yeni dediğimiz şey, çok eski

ancak tedavüle sokulmamış olan aynı zamanda.

Öyleyse yeninin herhangi bir yerden gelmesi gerekmiyor, o bazen hep olduğu yerdedir.

Yeni, bizim tasarrufumuzla alakalı bir şeydir. İster bir eşya, isterse bir fikir olsun.

Yeni bizim henüz irtibat kurduğumuz şeydir.

O halde, bizim irtibata geçtiğimiz yahut bizimle irtibata geçen herhangi bir şey yeni olabilir bizim için.

Yani, yeni bizden gelir.

Bizim ilgi ve alakamızdan, idrak ve dikkatimizden.

Yeniyi modern ile, yenilikçiliği modernlikle eşitlememek gerekir.

Yeninin bir başka özelliği de, bir ihtiyaca cevap verebilecek nitelikte olmasıdır. İşe yarar bir şeydir yeni. Yahut, işe yarama potansiyeli olan bir şey.

Bu yüzden bir köşede ihtiyaca binaen saklı tutulabilir.

Bir köşede kalmasıyla da ne eskir, ne de pörsür.

Hakikat ateşinin sıcağı ve ışığını taşıyan bir şey.

Vahy gibi… Hak gibi… Vahy eskir mi?

Ya, Hak?

Rahmet olsun Necip Fazıl maveradan seslenmiş ve yankısı hala devam ediyor.

“Bekleyin, görecektir,

duranlar yürüyeni!

Sabredin, gelecektir,

solmaz, pörsümez Yeni!”

Bu arada şair Muzaffer Doğan’ı da, bizi de vaktinde gafil avlamış o çocuğun sorusunun cevabını bilim herifleri verdi.

Sorunun kendisi kadar şiirsel bir cevap. Felsefi olarak küçük bir çocuğa bir anlam ifade eder mi? Bilmem.

Ben cevabı çok sevdim.

“Karanlık ışığın yokluğudur.”

Güzel cevap. Sorunun kendisi kadar güzel. Ben de biraz revize ettim.

“Karanlık yoktur. Işığın ulaşmadığı yer vardır…”

Uzam ve mekân olarak çok mühim değil ışığın ulaşamadığı yer şüphesiz.

Bazı gönüller, zihinler ve vicdanlar hâlâ karanlıkta.

Bu acıtıyor insanı.

Vahyin eskimez, pörsümez, solmaz, sönmez ışığı ulaşsın hepinize.

Selâmetle.