Çarşamba günkü yazıda, İslamcı olarak nitelenen isimlerin çoğunun bu nitelemeyi kabul etmediğini, ortada göğsünü gere gere İslamcı olduğunu belirten kimsenin olmamasına karşın, bol miktarda İslamcı/ İslamcılık eleştirmeni olduğuna dikkat çekmiştik. Bu yazıya da bu izlek üzerinden devam edeceğiz.

İslamcılık üzerine kaleme alınmış eserlere göz attığımızda birçok isme referans verildiğini, o isimler üzerinden İslamcılık okuması yapıldığını görüyoruz. O isimlerin yayınları da yine İslamcılık çizelgesi içerisinde okunuyor. Peki, bu yöntem yanlış mı? Tartışılır.

Necip Fazıl ve Büyük Doğu’su, Sezai Karakoç ve Diriliş’i, Nuri Pakdil ve Edebiyat’ı, Ercüment Özkan ve İktibas’ı bu topraklarda yeşeren İslamcılıkın en temel isimleri ve yayınları olarak kabul ediliyor. Her ne kadar kendileri böyle bir iddiayı dillendirmeseler; hatta kabul etmeseler bile her biri İslamcılık dairesi içinde sayılmaktan kurtulamıyor. -Aslında bu durum İslamcılık açısından bir kazanım dahi sayılabilir/ sayılmalıdır da-

İslamcı olduğunu iddia ederek hayat süren birileri olmadığı sürece, İslamcılık kimsenin sahiplenmediği ne idüğü belirsiz bir fenomen olarak kabul görecek. En iyi ihtimalle de çoğu hayatta olmayan yukarıda andığımız sembol isimler üzerinden okunmaya devam edecek. Bu isimlerin yanı sıra bu isimlere referans veren, bu isimleri sahiplenen, eserlerini okuyan ve okutanlar da İslamcı olarak nitelenmekten kurtulamayacak. “Kurtulamayacak” kelimesini bilinçli olarak kullandım; zira İslamcılık nitelemesi birileri için hemen kurtulunması gereken “yabancı bir sıfat” özelliği taşıyor. Ben Müslümanım, ben sadece Müslümanım, dinini kendi halinde yaşayan biriyim, İslamcı değilim, İslamcı olmaktan Allah’a sığınırım, demekten dillerinde tüy bitenler, kendilerinin İslamcı olmadığını hiç kimseye kabul ettiremediler.

Sokağa çıkıp sıradan 10 kişiye “İslamcı 3 isim sayın” dediğinizde ismi mutlaka sayılacaklar arasında geçen ünlü bir yazar dahi kendisiyle yaptığım bir mülakatta kesinlikle İslamcı olmadığını söylemişti. Hem de üzerine basa basa… Aslında bu durum, hem kendisi hem de onu tanıyanlar açısından bir tenakuz. İslamcı olarak nitelenen çoğu zevatın yaşadığı bu tenakuzun, hem kendilerine hem de okurlarına/takipçilerine zararı var aslında. Böyle bir inatla enerjilerini boşa harcamış oluyorlar.

Her olumsuz durumda suçlanan hatta olumsuz bir durum olmasına gerek kalmadan mütemadiyen suçlanan İslamcıların en büyük hatası; İslamcı olmalarını bir türlü kabul etmemeleridir. Herkesin bildiği/ kabul ettiği bu gerçeği kabule yanaşmamaları neticesinde hem İslamcılık hem de İslamcılar büyük yara alıyor, her olayda günah keçisi addedilmekten kurtulamıyorlar. Bu kısır döngüden kurtuluşun ilk yolu; İslamcıların İslamcı olduklarını kabul etmesidir.