Yemen’i nasıl bir gelecek bekliyor? Görünen o ki, bu savaş üç yıldan fazla sürecek, Yemen’e daha ağır yaralar ve daha büyük acılar getirecek. Acının bizzat kendisi olmuş bu savaş. Sanki Arap ülkeleri yeniden ‘Dâhis’, ‘Ğabrâ’ ve ‘Besûs’ savaşlarına[2] dönüyor. Katilin niye öldürdüğünü, maktulün niye öldürüldüğünü bilmediği anlamsız uzun savaşlara…
Yemen savaşı fırkalar savaşı mıdır yoksa siyasi bir savaş mıdır? Bu sorunun en kolay cevabı şudur: Ne o, ne de bu. Tarih boyunca tutuşturulmuş olan savaş ateşleri; din, kavmiyet, ülke menfaati gibi söylemlerle açıklanagelmiştir. Genel olarak bu savaşlar üç aşamada gerçekleşmiştir: Savaşan her iki tarafın liderleri ve siyasileri kazanan kesimi oluşturmuştur. Çünkü onlar, ülkenin yöneticileri ve mal mülk sahipleri olarak, daha savaş başlamadan halkı tahakkümleri altına almış ve satışa çıkarmışlardır. Savaş patlak verdiğinde insanları alıp satmaya başlarlar. Bunu da, onları -kendi çocuklarını uzak tuttukları- silahlı çatışmalara sürükleyerek yaparlar. Savaş bitince kahramanlık payesini alanlar da işte bu üst tabakadır. Bu sefer de, yerle bir ettikleri ülkeyi yeniden inşa etmeye başlar, halkı bir daha satılığa çıkarırlar. Bu kirli yarışta gelişmiş ülkeler diğerlerini geride bırakır. Savaşa sürüklenen küçük ülkelerde ise zamanın akrebi ortaçağlara doğru dönmeye başlar.
Gat, Yemen’in öldürücü zehridir. Orada sürüp giden savaşın zemini ve gizli nedeni bu zehirdir. Gat, Dünya Sağlık Örgütü’nün 1973’te uyuşturucu maddeler kategorisine aldığı, sağlığa son derece zararlı olduğunu açıkladığı, ‘zararlı madde’ olarak tanımladığı bir ot çeşididir. Yemen’e daha 16. yüzyılda girmiştir. Ancak, onunla ilgili mali yasalar çıkararak, vergiler ihdas ederek gatı ülkede yaygınlaştıran İngilizler olmuştur. Yemen işgali sırasında gat ticaretinden alınan vergiler İngiliz hazinesini doldurmaya önemli derecede hizmet etmiştir. İngilizlerin desteğiyle Yemen’de gat üretimi müstakil bir sektör haline gelmiş ve bu alana özgü yönetim tabakası oluşturulmuştur. Böylece gat zenginleri ve gat yönetim tabakası ortaya çıkmıştır. Bu iki kesim, gatın en iyi yetiştiği arazileri ele geçirmiştir. Bu geniş araziler yıllardır eski Yemen devlet başkanı, şimdiki savaşın en önemli aktörlerinden Ali Abdullah Salih’in akraba kavimlerinin elinde bulunmaktadır. Farklı küresel kaynakların beyanına göre bu adamın kişisel serveti 70 milyar dolar! İngiltere 2004 yılına kadar bu gat ticaretinin gelirlerinden önemli ölçüde yararlanan bir partner olagelmiştir.
İngilizler 1839’dan itibaren gatın Yemen’de toplumsal bir değere dönüşmesini ve gat üzerinden toplumu ve üst tabakayı yönetmeyi arzu etmiştir. Bu yüzden, gatla ilgili yanlış bilgilerin toplumda yıllarca dolaşmasına göz yummuştur. Gatın zararlı bir madde olduğu, İngilizlerin 130 yıl sömürdüğü Aden’den ayrıldıktan 6 yıl sonra dünyada kabul edilmeye başlanmıştır.
Yemen’de yıllar boyu devam eden kabile savaşları, büyük kabilelerin gat üretimine elverişli geniş arazilere el koyması, günlük cirosu milyon dolarlara baliğ olan gat ticareti, Yemen’in siyasi haritasını “Gat İmparatorluğu”na dönüştürmüş durumda. Gat üretiminde ve ticaretinde en büyük payın sahibi aynı zamanda Yemen iktidarında en büyük payın sahibi oluyor. Husiler işte bu gat oyununun sadece bir tarafını oluşturuyor. Bugün Yemen’de cereyan eden olaylara karışan ve savaşan her bir kesim, işte bu gat imparatorluğunun bir parçasını temsil ediyor.
Yemen’de gatın zararlarından söz etmek, kesinlikle müsamaha gösterilmeyen bir husustur. Zararlı yönleriyle gatı gündeme getirmeye izin verilmez. Her vesileyle, her an ve her yerde gatın prestijini yücelten tutum ve davranışlara rastlanır. Onu bütün evlerde ve bütün sokaklarda bulabilirsiniz. Hiç bir din âlimi onun haram olduğunu açıklamaya cüret edemez! Hiç bir doktor sağlık açısından gatın arz ettiği tehlikelerden söz edemez!
Yemen’deki asıl facia, onlarca yıldır en üst düzeydeki yöneticilerin halkın gözü önünde birbirlerine gat ikram ederek onun itibarını yüceltmeleridir. O kadar ki, eski başkan Ali Abdullah Salih “Başkaları için çay neyse Yemenliler için de gat odur” diyecek kadar ileri gidebilmiştir! Bir ülkenin en üst düzeydeki yöneticisinin halkını zararlı madde kullanımına teşvik etmesi, yüzyılın en büyük felaketlerinden biridir!
Yemen’in bu günkü durumu
İran, Babülmendeb boğazının yanıbaşında ayak basacağı bir yeri olsun istiyor. Çünkü bölgesel bir güç olmayı ve büyük bir rol üstlenmeyi hayal ediyor.
Amerikalılar, İran’ı olabildiğince fazla savaşın içine çekerek onu iktisaden zayıflatmak ve ülkeyi düşmanlarla kuşatmak istiyor. Böylece, nükleer çalışmaları sebebiyle İran’a yönelik doğrudan bir askeri müdahaleden ziyade böyle bir yöntemi daha verimli buluyor. Aynı zamanda, Babülmendeb boğazında hakimiyet kurarak su koridorlarını kontrol etmek istiyor. Yemen’in “Sokotra”[3] takım adalarında yer edinerek orada bir Amerikan üssü kurmak istiyor. Çünkü bu takım adaları Arap körfezinde Yemen’in hemen karşısında önemli bir stratejik konumda bulunuyor.
Yemen’deki taraflar, farklı ülkelerin oyuncağı olmuş durumda. Bu taraflardan hiç biri bu haliyle Yemen’i yönetecek kapasitede değil. Bu yüzden Yemen, görece siyasi rahatlamalar yaşasa bile, müdahil yabancı ellerin fazlalığı sebebiyle tehlikeli iç çatışmalara sahne olacak!
Yemen’e komşu Arap ülkeleri, kendi iktidarlarını nasıl sürdüreceklerinin peşinde olup Yemen’deki krizler umurlarında bile değil. Ne var ki, İran’dan korkarak tedirgin oldukları için Yemen savaşına hep birlikte müdahil oluyorlar.
Yemen savaşının neticesine gelince, onun sonu da diğer bütün savaşlar gibi olacaktır. Savaşı sürdürmenin maliyeti güçlü taraf için savaş ateşini söndürmenin maliyetinden daha yüksek olmaya başladığında bu savaş son bulacaktır. Bu noktadan itibaren de barış mevsimi alış verişleri başlayacaktır!
… Yemenliler, diğer milletler gibi halkını ve çoluk çocuğun eğitimini düşünen yönetimlere kavuştuğunda muzaffer olacaklar. Savaşla boğuşan ülkelerin, halkı için evler inşa etmeye, çocukları eğitmeye, en basitinden iğne ve iplik üretmeye bile zamanları yoktur. Bütün zamanlarını yanıp kül olan varlıklarına ağlamakla geçirirler, başka bir şeyle değil!
Milletlerin savaş kahramanlarıyla övünmesi ve onları yüceltici görkemli merasimler düzenlemesi her zaman insanların aklında önemli soru işaretleri bırakmıştır. Acaba bu kahramanlar savaşlarda ne kadar adil davranabilmişlerdir? Dünya milletleri -Japonya’nın doğusundan Amerika’nın batısına kadar- savaşçılarını kutsayıp onlar için heykeller dikmek yerine, medeniyet inşa eden kahramanları için milli bayram günleri ihdas etmeye ve onların yıldönümlerini kutlamaya acaba ne zaman başlayacaklar?
Kanaatimce, bu dünyada merasimlerin en büyüğü, insanların seçim sandıklarına giderek kendi geleceklerini belirlemenin sevincini yaşamalarıdır. Bunun dışındaki yöntemler insanları esaret altına almaktadır.
Çeviri: Fethi Güngör
[1] Gat; (Catha edulis), Celastraceae familyasından Doğu Afrika’nın dönenceler arasında kalan bölgelerine özgü çiçekli bir bitkidir (wikipedia).
[2] Çevirenin notu: Eyyâmü’l-Arab’ın en önemlileri Zûkâr, Bu’âs, Dâhis ve Besûs savaşlarıdır. Zûkâr savaşı Hz. Peygamber kırk yaşında iken Araplar’la İranlılar arasında meydana gelmiştir. Bu’âs Harbi Medine’de Evs ve Hazrec kabileleri arasında Hz. Peygamber’in Medine’ye hicretinden altı yıl önce meydana gelmiştir. Bu iki kardeş kabile arasında yıllarca devam eden düşmanlık Rasûl-i Ekrem’in hicretiyle dostluğa dönüşmüştür. Abs ve Zübyân kabileleri arasında meydana gelen ve daha sonra Esed, Fezâre ve Gatafân kabilelerinin iştirakiyle büyüyen DâhisSavaşı, ‘Abs kabilesinin ‘Dâhis’ adlı bir atıyla Zübyân kabilesinin ‘Ğabrâ’ adlı kısrağı arasındaki yarışta Zübyânîler’in haksızlık yapmalarından çıkmıştır. Bekr b. Vâil ile Tağlib b. Bekr kabileleri arasında cereyan eden Besûs Savaşı, ‘Besûs’ adındaki yaşlı bir kadına ait bir dişi devenin Tağlibli bir reis tarafından yaralanması sebebiyle çıkmış, aralıklarla kırk yıl devam ettikten sonra Hîre Kralı III. Münzir’in müdâhalesiyle sona ermiştir. Bu savaşlar kabileler arasında kin ve nefretin yayılmasına, çok sayıda insanın ölümüne ve sonuçta Kuzey ve Güney Arabistan’da yabancı güçlerin Araplar’ı hâkimiyetleri altına almalarına yol açmıştır. Arap edebiyatında bu savaşlarda cereyan eden olayların nesir veya nazım hâlinde anlatıldığı kıssa çeşidine “eyyâm” adı verilmiştir. (Mehmet Ali Kapar, “Eyyamü’l-Arab” maddesi, TDV İslam Ansiklopedisi, c.12; s.15). (Daha geniş bilgi için bkz. el-Mevlâbek, Eyyamu’l-Arap, s.144. vd.).
[3] Sokotra, Hint Okyanusu’nda Arap Yarımadası’nın 350 km güneyinde dört adadan ve adacıklardan oluşan takım adaları olup Yemen’deki Aden Valiliği’nin bir parçasıdır.