Ülkemiz dünyanın en büyük felaketlerinden birisiyle karşı karşıya kaldı. Bazı insanlar hâlâ olayın ve vahametinin farkına varmış görünmüyorlar. Hâlâ eski defterleri açmak, hesap sormak, öç almak peşindeler… Yapmayın hanımefendiler, beyefendiler! Gün birlik olma ve dayanışma günüdür. Acılara merhem, kimsesize kim olma günüdür.

13,5 milyon insanın doğrudan etkilendiği büyük felaketin, kurtarma ve yardım organizasyonunun kolay yapılmayacağını idrak etmemiz gerekiyor. Birçok ülkeden daha büyük olan coğrafyadaki evler, yollar, köprüler yıkılmışken niye her yere hemen ulaşmadınız, demek insafsızlık olur. Ateş düştüğü yeri yakar. Depremden kurtulup yakınlarının da kurtulması için feryat eden insanları anlamak mümkün ancak televizyon köşelerinden, soysal medyadan yüksek perdeden ahkâm kesenleri anlamak mümkün değil.

Bir de acılardan siyaset devşirmeye çalışan beyinlerindeki fay hatları çatlamış tipler var ki onlar evlere şenlik. Doğrudan siyasetin içinde olan üst düzey yöneticiler ise sınıfta kaldılar. En basit ifadeyle gaflet içerisinde yaptıkları açıklamalar, yüreklere su serpmek yerine yürekleri dağladı. Ortalığı germekle birlikte, durumdan vazife çıkaracak kötü niyetlilerin ekmeğine yağ sürmekten başka bir iş de yapmadılar. Bir de fanatik taraftarlar var. Çok sayıda aklı başında tanıdığım insan, sırf kinleri yüzünden aptalca senaryolar üretmeyi sürdürdüler.  Düşmanlıkta aşırıya gidenlerin maalesef kalpleri kararıyor, akılları dumura uğruyor.

Siyaset mesleği insan yönetme, hâlden anlama sanatıdır. Biraz durun, karşınızdaki manzaraya bir bakın. Ondan sonra vicdanınızın sesini dinleyerek konuşun. Bugün kuracağınız cümleler birlik, beraberlik ve dayanışma yüklü olmalı.  Millet olmak, devlet olmak böyle bir şey olsa gerek.

Yalan haber üretip ortalığı velveleye veren gafillerin sayısı oldukça fazla. Bu tür haberler kurtarma çalışmalarını sekteye uğratırken yardım faaliyetlerini de aksatıyor. Devlet yetkililerinin zamanlarının bir kısmını bu tür asparagas haberlerinin düzeltilmesi için harcaması depremzedelere yapılan en büyük kötülüktür.

Bu tür felaket zamanlarında hemen suçlu arayışına çıkılıyor. Konu deprem olunca ilk saldırı müteahhitlere yapılıyor. Müteahhitler tabii ki yaptıkları işlerden sorumludurlar. Ancak bu müteahhitlik ve inşaat sistemini tümden değiştirecek şekilde bu konunun yeniden ele alınıp değerlendirilmesi şart. Ama başka sorumlu, suçlu yok mu? Var. Bütün sistem Türkiye’nin güvenilir ve sürdürülebilir bir kent yaşamı kurmasını garanti edemiyor. Dolayısıyla toplum olarak hepimiz az veya çok sorumluyuz. 

Herkesin başını ellerinin arasına alıp derin derin düşünmesi lazım. Hatta oturup ağlasak biraz kendimize gelir, vicdanımızın sesini dinleyebilir miyiz, diye işleri tamamen ahlâkî bir noktaya da odaklamamak lazım. Çünkü bu işi çözecek olan bilim ve tekniktir. Deprem konusunda açıklama yapan çok sayıda bilim adamı doğru açıklamalar yapıyorlar. Ancak bazı akademisyenlerin, mühendislerin haddini aştığını görüyoruz. Deprem mühendisliğinin yanı sıra toplum mühendisliği de yapılıyor. Acıların üzerinden insanların inancıyla alay ediyor, onların değerlerine saldırıyorlar. Bilimi, din ile kıyaslıyorlar. Sanki İslâm bilime karşı da bütün olanların sebebi oymuş gibi bir yanılsama yani illüzyon üretiyorlar.

Herkes haddini bilip iyi niyetle bu sıkıntılı durumdan nasıl kurtuluruz diye çaba gösterirse daha kısa zamanda yaralarımızı sararız.