Bazı karanlık köşeler var; o köşelerde ağzından salyalar damlayan yaratıklar bekliyor. Bir yandan tedirginler ama öte yandan her an saldırmaya da hazırlar. Bekledikleri köşelere yaklaşırsanız etrafa yaydıkları kesif kokudan gözleriniz acıyınca yakınlarda bir yerde saklandıklarını anlarsınız. Sosyal medya, eski medya ve yeni medya köşelerinde saldırmak için fırsat kolluyorlar. Buldukları ilk fırsatta hamle yapıp küçücük bir ısırıkla her şeyi zehirleyip kaçıyorlar. Diplomasi, iç güvenlik, ekonomi, eğitim, evlilikler derken bütün ilişkileri zehirleyebilirler.
Bir kere ısırmaları yetiyor çünkü zehir hızlıca yayılmaya başlıyor. Hiçbir gerçek, yalanın yayılma hızı ve etkileme gücüne karşı koyamaz; hakikat bunu yapabilir ama gerçekler yalanın altından kalkamaz. Bir medya yalancısının ısırığından bulaşan zehir, örneğin; “Oğluna pantolon alamayan baba intihar etti” yalanı, bulaştığı anda bütün duyguları istismar eder. Sizi üzer, öfkelendirir, kafanız karışır derken umudunuzu ve yaşama sevincinizi tüketen bir salgın… Sonra bu salgınla mücadele etmeye başlıyor birileri ama derken başka bir köşeden biri daha ısırıyor. “Yüzlerce işçi öldü, yemek yok, yatakhaneleri tahtakuruları bastı” diyor… Ona koşarken arkadan bir ısırık daha, derken bir tırnak sonra başka bir ısırık ve günün sonunda onlarca salgın yalan milyonlarca bünyede dolaşmaya başlıyor.
Ne yapacağız?.. Her şeyi kapatalım mesela… Gazete, TV, internet hatta telefonları bile kapatalım; bir adım yol gidemeyiz. Medya yeni olabilir ama yayılan hastalıklar yeni değil ki… Suç araçların değil; suç, köşelerde bekleyen saldırganlara fırsat verdiğimiz için bizim.Gıybet, yalan, iftira, vesvese, vehim, gussa, kasvet, yeis vb. hangisi yeniymiş bunların? Hangisi Twitter’la, YouTube’la ya da bir köşe yazarıyla başlamış? Hiçbiri! Hepsi ve daha fazlası Hz. Âdem’den (as) beri var. Hepsi yayılmak için önce boşluğa ihtiyaç duyuyor. “Ne yapacağız” sorusunun cevabı; önce boşlukları kapatacağız ve yürürken boşluk bırakmayacağız. “Yanlış yapıyoruz” derken de işte bunu kastediyordum; boşluk bırakıyoruz. Köşelerde bekleyen saldırganlar da boşluğu bulduğu anda ısırıp salyasındaki hastalığı bulaştırıyor. Bu hastalıklar da akılları ve kalpleri etkiliyor. Sonra çıkıyoruz meydana anlat anlatabilirsen “O öyle değil” diye…
Karı koca kavgaları da, o boşluklardan çıkar, ortaklık ayrılmaları da, siyasetle seçmen arasındaki güvensizlik de… Boşluklar bırakılıyor yanlış yapılıyor. O boşluklara yerleşen yaratıklar da fırsatı değerlendirip ısırınca “Yok öyle değil” diye telaş yapıyoruz.
Boşluklar bırakılıyor, yanlış yapılıyor
Mesela, “Af” diyorsunuz; ama elimizde net olan tek şey tarihinin “19 Mayıs” olacağı. Ne ifade edecek? “Rahşan Afları” da 23 Nisan’da olurdu!.. Ne yani şimdi?.. Boşluk var bu konuda. Belli ki kararlar tam verilmemiş ya da kararlar verilmiş ama şimdilik söylenmiyor. Kimi affedeceğimizi söylemiyor hiç kimse; bütün açıklamalar kimin affedilmeyeceği üzerine. Peki kim affedilecek? Şimdilik hiç kimse bilmiyor. İşte kocaman bir boşluk… İnsan ne yapmayacağını söylemez, ne yapacağını söyler. Ne yapacağınızı yani kimi affedeceğinizi söylemediğiniz için boşluk oluşuyor, İşte o karanlık köşeden biri çıkıyor diyor ki: “36.000 uyuşturucu satıcısını salacaklar. Bu uyuşturucu satıcıların büyük bölümü PKK’nın finans militanları!” Hadi çık işin içinden. Niye boşluk bırakıyorsunuz, niye net olarak her şeyi ifade etmiyorsunuz? Niye kimleri salmayı planladığınızı açık söylemiyorsunuz? Niye insanların kafasını karıştıracak zehirli yalanların salgın gibi yayılmasına fırsat veriyorsunuz? Evde akşam yemeğinde haberleri izlerken annem soruyor: “Ne olacak suçluları mı salacaklarmış?” “Bilmiyorum anne. Kimse bilmiyor. Sadece Devlet Bahçeli biliyor ve o da kimi serbest bırakacağını, niye serbest bırakacağını sır gibi saklıyor. Elimizde sadece duygusal bir dayanak var o da; “Yok canım Devlet Bahçeli öyle bir şey teklif etmez!” iş mi yani şimdi bu?.. Böyle dayanak mı olur? İki köşe yalancısı bu dayanağı basit yalanlarla yerle bir eder. Ediyor da… Boşluklar bırakılıyor yanlış yapılıyor. O boşluklara yerleşen yaratıklar da fırsatı değerlendirip ısırınca “Yok öyle değil” diye telaş yapıyoruz.
Mesela, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, “Yeni program bünyesinde kurulan Maliyet ve Dönüşüm Ofisi için uluslararası yönetim şirketi McKinsey ile çalışmaya karar verdik. 16 bakanlıktan temsilcilerin bulunduğu bu ofis, tüm hedeflerimizi ve sonuçlarımızı her çeyrekte kontrol edecek” dedi. McKinsey kim? Ne iş yapacak? Bu işi niye onlar yapacak? Ne zaman karar verdik? Niye böyle bir karar verdik? Hiçbir bilgi yok. Al sana boşluk; yalanın biri bin para, gelen vurdu giden vurdu. “IMF’ye teslim olduk, Türkiye’yi ABD’ye teslim ettik, Hani IMF’ye borç veriyorduk; ne oldu IMF’nin adımı değişti, teslim olduk, devletin finans kozmik odasını ABD’ye açtık…” dediler. Bunlar yayıldı mı? Hem de nasıl… Bu yalanlara inanan oldu mu? Hem de nasıl!.. Bu yalanlarla kalbine şüphe düşüp aklı karışan oldu mu? Hem de nasıl!.. Bu konuya en uzak olan biri olarak bana bile belki 100’den fazla mesaj geldi. McKinsey meselesi aslında “Yeni nesil lobi” çalışması. Danışmanlık şirketi. Uluslararası camiada Türkiye hakkında pozitif raporlar yayınlayacak bir şirket. Bir yetkisi yok, bir yaptırımı yok. “O denetleyeceğine, Sayıştay denetlesin” diyen işgüzarlar kasten yalan söylüyorlar… Bu denetimi yapacak Türk şirketleri yok mu peki; olmaz olur mu var ama onların ABD’de ya da Avrupa’da etkisi olmaz. Bize Batı’yı etkileyecek bir şirket lazım. Bu bir iletişim taktiği aslında. Onların denetimine, verecekleri akıllara ihtiyacımız yok, onların raporlarını alıp onun üzerinden Türkiye propagandası yapacağız. Ama işte gel de anlat anlatabilirsen. Yalanlar yayıldı bir kere; çünkü en başında boşluk bıraktık. Şimdi hiçbir gerçek, yalanı alt edemiyor. Boşluklar bırakılıyor, yanlış yapılıyor. O boşluklara yerleşen yaratıklar da fırsatı değerlendirip ısırınca “Yok öyle değil” diye telaş yapıyoruz.
FETÖ davalarında da böyle boşluklar var, karısını bıçaklayıp balkondan atan adamı serbest bırakan davalarda da… Şimdi akıllara şöyle bir soru geliyor: “İyi bir şeyler yapıyoruz, her şeyi mi izah edeceğiz?” Evet her şeyin en başından tane tane, izah edilmesi gerekiyor. Cumhur İttifakı’nın gücü nereden geliyordu? En başından her şeyin açık açık izah edilmesinden. Millet İttifakı’nın başarısızlığı nereden geliyor? Hiçbir şey açıklanmadan gizli gizli yapılmasından…
Bu zamanda iletişim üretim araçlarının değiştiği gibi, mecra araçları da değişti ve bu form değişikliği algı ve usulleri de kökten değiştirdi. 1961 dünyasının bürokratik refleksleri artık geçersiz. Duygusal dayanaklar kolaylıkla yıkılabilir ve yerine 3 günde yalanlarla iftira kuleleri inşa edilebilir. Boşluk bırakmamamız lazım. İyi bir şey yapmaya niyetlenen herkesin daha niyet aşamasında bilgilendirmeye başlaması gerekiyor. İzah eden, açıklayan kazanır; izaha muhtaç boşluklar bırakan başını iftiradan yalandan kaldıramaz.