Herkes öyle veya böyle, bir şekilde, bir dönem de olsa, sözde ‘Hizmet Hareketi’ ile dirsek temasında bulunmuş olabilir.

Fethullah Gülen’i her kürsüye çıkışında ‘arabeske bağlayarak’ duygu sömürüsü yaptığı, salya sümük ağladığı, masasının üzerindeki Kur’an’ı elinin tersiyle yere attıktan sonra gayri ihtiyari, yani cezbe halinde olduğunu iddia ettiği, hasbelkader yolu emniyetten geçen Müslümanlara işkence yapan ‘gümüş yüzüklü’ polisler bizzat kendisinden talimat aldığı için sevmeyenlerin sayısı da yabana atılmayacak kadar çoktu.

Ben de referandum oylaması döneminde AK Parti’nin Samsun’da basın işlerini yapıyor ve onlarla çeşitli vasilerle bir araya geliyordum.

Basın toplantıları, sivil toplum kuruluşlarının açıklamaları vesaire vesaire. Hatırlayın “mezardakilerin bile oy vermesinin” istendiği dönemdi.

Peki o zaman iyilerdi de şimdi mi kötü oldu bunlar; hayır öyle değil.

Şimdi vaziyet başka. Durum, O. Henry’nin dediği gibi:

“Dolandırıcıların başları derde girince ne yapacaklarını konuşmaya başlarlar. Ve biri kesin çözümü söyler: ‘Vaziyet çok karıştı, dürüst olmaktan başka çare yok!’

Vaziyet karışınca dürüst olmak profesyonellerin işi; kendilerinden başkasının faydası için parmağını dahi oynatmayacak olanların yöntemlerden bir yöntem.

Vaziyeti kurtarmak için uygulamaya konulacak bir yol, bir B Planı.

Şimdiki karışık vaziyetin bu zoraki dürüstleri, her fırsatta kendilerini şehrin, bölgenin, ülkenin ve dahi dünyanın en iyi ve en mükemmel ve en dürüst insanı, hizmeti veya hareketi olduklarını göstermek için uğraşıp duruyorlar.

Aynanın karşısına geçerek o günkü rolü üzerinde çalışıp çıkıyorlar gibi gün yüzüne; kâğıda kaleme hep bu hırsla sarılıyorlar, düzeltiyorum saldırıyorlar gibi.

Fakat nasıl oluyorsa oluyor, vaziyet karışınca dürüst ayağına yatanlar, suret-i haktan görünmek için plan değiştiren ve/veya plan geliştirenler, bu planları uygulamaya koymakta zorlanmıyorlar.

Vaziyet çok karışıp yani dürüst olmaktan başka çare kalmayınca herkesi kendileri gibi zoraki dürüst var sayarak seviyeyi bilinçli olarak düşürüyorlar. Samimiyetsiz nefesleriyle hohlaya hohlaya buzları eritiyorlar; ortalık vıcık, vıcık çamurdan geçilmiyor.

Geldikleri mevkii, yaşadıkları refah seviyesini haklı mı elde etmişler; yoksa bir ‘sınav operasyonu’yla paraşütle mi inmişler, pek belli olmuyor.

Holdinglerin, şirketlerin, televizyonların, gazetelerin çevirdikleri dolaplar, Amerika’daki seçim kampanyalarına aktardıkları paralar ve daha neler neler…

Kendilerine ve sözde ‘hizmetlerine’ çıkar sağlayabilmek için öyle bir saygı ve hayranlık gösterileri yaparlardı ki, kendilerini ne sahtekâr ne de dalkavuk vaziyetine düşürürlerdi; o derece usta, o derece sağlamcıydılar.

Vakti zamanında şahsi veya ticari ilişkileri sebebiyle birbirinden kopamayanlar nedeniyle hâlâ bir yerlerde sinsi planlar yürüyor, devam ediyor.

Gün olur, yaslandıkları insan, güç, para, makam ve mevki uçar gider; bir teşehhüt miktarı ömürde.

Fethullah Gülen şimdi arananlar listesinde, ihbarcısının alacağı ödül ise 4 bin lira.