“Batı” denince ne de çok şey hatırlıyor insan.

Evet, yakın yüzyıllarda demokrasi, sanayi devrimi, bilim ve geçmişte de felsefe gibi önemli gelişmelerin yaşandığı yer olarak Avrupa’yı hatırlıyoruz.

Fakat başka bir yandan da bu gelişmelerin arka planında yatan ikiyüzlülükleri, sömürüleri, ayrımcılığı da hatırlamak durumundayız.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler toplantısına giderken havalimanında yaptığı konuşma, gözleri yeniden bu yöne çevirdi.

“Gerekirse AB ile yollarımızı ayırırız.” restinin nasıl karşılık göreceğini, yakın zamanda daha net olarak müşahede edeceğiz.

Şahsen, bu restin AB nezdinde yine riyakârca, Türkiye’nin kaybedilmemesi yönünde bir dille karşılanacağı kanaatindeyim.

AB ve ABD’nin “vavien -iki yönden de açılıp kapanmaya izin veren elektrik anahtarı- siyaseti”, başka bir yönden de bir hipokrasiyi hatırlatıyor.

Yaklaşık yarım asırdır devam eden bu riyakâr siyaset, açık yüzüyle umut verirken maskelediği yüzüyle de gerçek tavrını saklamayı tercih ediyor.

Batı’nın bu yüzünü Doğu’dan hiçbir isme başvurmadan anlatmaya kalksak, bu yazının hacmi yetmeyecektir.

Bugünkü Avrupa’nın genel anlamda parçalarını birleştiren Vestfalya ya da özelde İtalya’nın, Almanya’nın, İngiltere’nin, ABD’nin parçalarını birleştiren antlaşmaları hatırladığımızda Batı’nın ne denli kırılgan hatlarda yaşamaya devam ettiğini görmek mümkündür.

Bugün Batı’yı birlikte tutan en temel şeyin, bu antlaşmalardan ziyade dünyanın geri kalanını sömürerek elde ettiği “zenginlikler” olduğunu da unutmamak gerekir.

Özellikle pandemi ve Rusya-Ukrayna Savaşı, bu kırılganlıkların ne denli büyük sıkıntılara sebep olabileceğini ortaya kodu.

“Toplanma yeri aynı zamanda dağılma yeridir.” gerçeği tarih botunca hiç değişmedi.

Jack Goody, “Batıdaki Doğu” kitabında Batı’nın ne denli bir sömürücü olduğunu ve Doğu’dan aldıklarını nasıl inkâr ettiğini çok ciddi kaynaklar üzerinden anlatır; bilimsel icatlar da dahil.

‘Avrupa Tarihi’nin gerçek yüzünü William H. McNeill’den okumayı öneririm.

Yine Batı demokrasisinin gerçeklerini okuyabileceğiniz, Batılılara ait onlarca eser bulabilirsiniz; Carl Schmitt gibi kurucu isimlerin yanında.

Batı’nın üç yüz yıllık hikâyesini nasıl “ezelî”ymiş gibi anlattığını da Eric Hobsbawm’ın “Geleneğin İcadı” kitabından okuyabiliriz.  

Evet, bugün Türkiye’ye karşı takınılan tavrı anlamak için Batı’nın temel kodlarını ve korkularını hatırlamakta fayda vardır.

Yükselen bir Türkiye’nin oluşturduğu dejavuyu kısmen, Kur’an yakma eylemlerinden de anlamak mümkündür.

Fakat ne yaparlarsa yapsınlar Türkiye Cicero’nun, “Güce karşı güç olmadan ne yapılabilir?” sorusunun cevabını artık doğru yerden vermeyi öğrenmiş ve yoluna devam etmektedir.

Bu yol, ileride kaçınılmaz olarak Batı’yı Türkiye çizgisine çekmeyi başaracak ve onları anladığı dille karşılayacaktır.

Gücünü hep dengeden ve adaletten yana kullanan bir anlayışın varisi olarak Erdoğan, söyleyeceğini hep açık olarak söyledi ve bir daha söyledi.

Vavien siyaseti gün aydınlanana kadardır.

Gün doğumunun müjdecisi şafak, söküm hâlindedir.

Ve artık sıcak patates, Batı’nın elindedir.

Nasıl tutmaları gerektiği de onların sorunudur…