Nefeslerimizin sayılı olduğu şu üç günlük Dünyada esasen hiçbir şey üzülmeye değmez. Hayat denen bu yolculukta geçen zamana ve pişmanlıklara üzülerek vaktimizi heba edemeyiz. Yaşamak ciddi bir iştir ve ölüm bu yolculuğun sonu değildir. İslam, mutluluk ve huzur demektir. Her iki cihanda da mutluluğu arıyorsak; önce şükreden iyi bir insan olacağız, sonra da Kuran’a uygun yaşayacağız. Ama hepsinden de önce bir karar vermeliyiz. Mutlu mu olacağız, yoksa mutlu mu edeceğiz?
Kıymetli dostlar; her insan koca bir dünyadır ve kâinatın merkezindedir. Kendine münhasır ve özeldir. “Herkes kendi yaratılışına (fıtrat tarzına) göre davranır. ”(İsra 84) buyuran Rabbimiz, hepimizi özene bezene farklı farklı yaratmıştır. Cenabı-ı Allah’a iman, bizlere hem bu dünyada hem de ölümünden sonra başlayacak olan hayatımızda mutlu ve huzur dolu bir yaşam sunmaktadır. İmanlı insanlar her daim neşeli ve mutludurlar. Çünkü insanlardan daha çok, Allah’ı memnun etmek için gayret ederler. Ahret yurdundaki ebedi hayatı düşünüp, bu dünyada küçük ve sıradan şeylerden mutlu olurlar. Sıkıntılı anlarında adanmışlık bilinci ile hareket ederek, Cenab-ı Allah’ı hatırlar ona tevekkül ederler. İnsanın hakikati kendisini tanımasıyla ortaya çıkar. Sevgi ise en güzel beraberlik yoludur.
Göğsümüzü sızlatan o baştaki sualimize şimdi tekrar dönebiliriz. Neydi o sualimiz? Biz dünyalılar olarak şu yalan dünyada mutlu mu olacağız yoksa mutlu mu edeceğiz? En baştan söylemek gerekirse dostlar; başkalarını düşünmek ve onları mutlu etmek gerçekten çok kıymetli ve erdemli bir davranıştır. Yaşamı değerli kılan ise, sahip olduklarımızı başkalarıyla paylaşmak ve çevremizdeki insanları mutlu etmektir. Hele hele tuttuğu elin kıymetini bilenleri mutlu etmek, çok ama çok daha güzeldir. Lakin bilesiniz ki bedeli de bir o kadar ağırdır…
Yalnız kıymetli dostlar; başkalarını mutlu edeceğim derken asla kendimizi ziyan etmemeliyiz. Hiçbirimizin herkesi mutlu etmek gibi bir sorumluluğu bulunmamaktadır.Herkesi memnun etmeye çalışan kişinin memnun edemeyeceği tek kişi kendisidir. Herkesi memnun etmek beyhude bir gayret, imkânsız bir durumdur. Sürekli başkalarına öncelik verip kendi istek ve ihtiyaçlarımızı göz ardı eden insanların mutsuz olması mukadderdir. Bu bencillik falan da değildir. Toplumda bu tip insanların genellikle “sevilme ve onaylanma isteği sırıtır, samimiyeti ve dürüstlüğü’’ sorgulanır. Deyin hele şimdi; insanların sevgisini kaybedeceğim ya da birilerini memnun edeceğim diye ipin ucunu kaçırıp kendimizi küstürmenin bir anlamı var mı? Kendimizden ve kişiliğimizden ödün vererek bize, kendimizi çok değersiz mi hissettireceğiz? En acınası da ne biliyor musunuz dostlar? Bunun adı ne naziklik ne de kibarlıktır. Düpedüz ezikliktir. Ne diyordu Coelho; “Başkalarını memnun etmek için yaşarsan, seni herkes sever, kendin hariç…’’
Lafın düzünü söylemek gerekirse yine iş dönüp dolaşıp aileye geliyor. Okul öncesi dönemde çocuğun aileden aldığı eğitim ve ilginin önemi yüksektir. Düşüncelerine saygı duyulmayan ve özgüvenleri kırılan çocuklar, alttan alarak başkalarını mutlu ederek mutlu olacaklarını sanırlar. Ve bu bir ömür boyu böyle devam eder gider. Ezcümle demem o ki dostlar; etrafınızdakileri memnun etmek ön kabulüyle kendi mutluluğunuzdan vazgeçmek taviz vermek doğru bir davranış değildir. Bu konuda fazla cömert olmak acının kavurduğu yaşamımızı zorlaştırmaktan başka bir şeye yaramaz. Hayır demesini bilmek lazım. Her şeyi en mükemmelini en güzelini sizin yapmanız ya da söylemeniz de gerekmiyor. Mutlaka sizin fikirlerinizi beğenmeyen eleştirenler olacaktır. Herkes her konuda aynı düşünmek zorunda da değildir. Hayata sıkıca tutunun ve kalbinizin sesini dinleyin. Kendi değerinizin farkına varın ve bir tutam mutluluğu kendinize çok görmeyin. Başkaları için kendi mutluluğunuzdan vazgeçmek kendinizi ikinci plana atmak bilesiniz ki gönüllü köleliktir ve size asla mutluluk getirmez. Unutmayın! “Yalnız ölecek, yalnız kabre girecek ve yalnız sorgulanacağız! Allah’ın huzuruna da yalnız çıkacağız…’’
Selametle…