Üç zengin Yahudi kardeş, annelerine doğum gününde birer hediye almaya karar vermişler. Hediyelerini yolladıktan sonra aralarında sohbet etmeye başlamışlar. Birincisi, “Ben anneme kocaman bir ev aldım.” demiş. İkincisi, “Ben bir limuzin aldım ve bir de şoför tuttum.” demiş. Üçüncüsü, “Benim hediyem, hepinizinkinden güzel. Annemin Tevrat’ı okumayı ne kadar sevdiğini ve gözleri iyi görmediği için artık eskisi gibi okuyamadığını biliyorsunuz. Ona bütün Tevrat’ı ezbere bilen büyük kahverengi bir papağan gönderdim. Onu eğitmek için on iki haham on iki yıl boyunca uğraşmış. Tevrat’ı ezberletmişler. Bu papağan için havraya 20 yıl boyunca bir milyon dolar bağışlayacağım. Ama buna değer. Annem sadece bölümün adını söyleyecek ve papağan ona ezbere okuyacak.” der. Öbür kardeşler, “Biz niye bunu düşünemedik?” diye hayıflanmışlar ve kıskanmışlarsa da bir şey dememişler. Kısa bir süre sonra anneleri üçüne de birer teşekkür mektubu yazmış. Birinciye, “Abraham, bu ev bana çok büyük geliyor. Tek bir odası yetiyor ama hepsini temizlemek zorunda kalıyorum.” diye mızmızlanmış. İkinciye, “Mişon, yolculuk etmek için çok yaşlıyım; arabayı hiç kullanmıyorum ve şoför çok kaba.” diye sitem etmiş. “Üçüncüye, “Solomoncuğum, annesini mutlu etmeyi bilen tek evladım sensin. Her şeyin büyük maddi hediyeler olmadığını gösterdin. Gönderdiğin tavuk çok lezzetliydi, teşekkür ederim!..” demiş.

Bu hikâyeyi yıllar önce okuduğumda çok gülmüştüm. Dün okuyunca yine güldüm ama farklı şeyler de düşündürdü bu defa.

Bir insanı memnun etmek, sırf yapılanlarla ilgili bir şey değil. Siz bazen en iyisini de yapsanız, çok ince de düşünseniz karşıdaki insanı memnun edemiyorsunuz. Onun size bakışında bir olumsuzluk varsa ya da siz birilerine göre ikinci plandaysanız sizin yaptığınıza bakmıyor, sizin yaptıklarınızdan nasıl olumsuz bir sonuç çıkarırım diye düşünüyor ve hep size tercih edilen birileri oluyor.

Yine bir insanın size karşı muhabbeti varsa sizin yaptığınız her şeyden memnun olmaya hazırdır. Yaptığınızın onun için bir anlamı olmasa da, yapmak istediğinizle onun anladığı arasında uçurumlar da olsa yaptığınız onu memnun ediyor.

Şu anda Türk siyasetinde de bunu görmek mümkün. AK Parti ve Reis üzerinden okuduğumuzda, AK Parti ve Reis ne yaparsa yapsın hep bir bahane bulan bir kesim var. Yaptığına ve kendilerine faydasına bakmıyorlar. Her yaptığında bir kusur ve art niyet arıyorlar. Kusur bulmakta da çok zorlanmıyorlar.

Yine AK Parti’nin ve Reis’in her yaptığını alkışlamaya, şakşakçılık yapmaya ve bunun neticesinde nemalanmaya hazır bir kitle var. AK Parti’nin ne yaptığını veya yapmak istediğini anlamıyorlar ama faydasına, zararına bakmadan yapılanlardan mutlaka memnun oluyorlar. Ortak akla, daha iyi olması için yapılan eleştirilere şiddetle karşıdırlar, hep ön planda olmak isterler.

Bu kesim ise en az her yapılana “İstemezük!..” diye körü körüne muhalefet edenler kadar tehlikeli, çıkarları için her şeyi mübah görürler.

Allah; bu milleti, devleti her şeye körü körüne muhalefet eden istemezükçülerden de yapılanları anlamadan şakşakçılık yapan çıkarcılardan da muhafaza eylesin!..

Not: Bu fıkradaki evlatlar ve anne günümüz Türkiye’sinde kimler olabilir? Bir düşünüverin bakalım. Benim aklımdakine yakın tahminler olacak mı?