Suriye diye bir devlet yok artık. Batı(l) konsorsiyumu, İran ile danışıklı bir dövüş çerçevesinde fiili olarak Suriye’yi işgal ediyorlar. Bu saatten sonra Suriye’de yer edinen, alan sahibi olan artık orada kalıcı olur. Her ne kadar kukla terör örgütleri vesilesiyle mücadelelerini temsilen yürütseler de Batı(l) emperyal güçlerin amacı Suriye’de kalıcı, ev sahibi olmaktır. Batılı emperyallerin ve Acem emperyalizminin temsilcisinin, “Suriye’nin toprak bütünlüğü”ne yönelik söylemleri, tamamıyla yürüttükleri politikaları ve arka planındaki emellerini kamufle etme çabasından ibarettir.

         Doğu Guta için BM’nin aldığı “ateşkes” kararı hala uygulanmadı, uygulanmıyor. Batılılar, “ateşkes Afrin’i de kapsıyor” diyerek emrivaki yapmak istedi ancak bu yaklaşım Türkiye’den sert tepki gördü. Bunun üzerine, “Mademki Afrin’e yönelik operasyonu durduramıyoruz, o zaman Doğu Guta’da da ateşkes uygulanmasın, siviller ölmeye devam etsin” yaklaşımı var sanki.

         Önümüzdeki süreçte Rusya’nın tutumuna özellikle dikkat kesilmek gerek. Tabir-i caizse Rusya, Suriye’de kendisine “şerik” istemeyecektir. Zira Türkiye’nin, Fırat Kalkanı’nın akabinde Zeytin Dalı ile de Suriye’de etki edeceği alanlar Rusya’nın pastasından pay azalması anlamına gelir. Çıkar çatışması olması durumunda Rusya’nın farklı bir pozisyon alması muhtemeldir.

         “Zeytin Dalı” operasyonu başarılı bir şekilde devam ederken bazı (art niyetli) kimseler operasyonun uzun sürdüğünü, bunun üzerinden TSK’ya yönelik menfi ithamlarda bulunuyor. Bu yavaş ilerleme sivil hassasiyetten kaynaklanıyor. Emperyal devletlerin yöntemiyle hareket edilse, siviller dikkate alınmasa Afrin bir haftada teröristlerden temizlenir. Türkiye emperyal bir zihniyete sahip değil. Sivillere zarar gelmemesi en önemli unsur, bunun için gayret gösteriyor. Bu vesileyle birilerinin “Kürt düşmanı Türkiye, operasyon Kürtlere yapılıyor” tezi, algısı da çökmüş oluyor. Emperyal devletlerde olmayan merhamet ve şefkat duygusu var bizde. İçimizde, emperyal devletlerin yöntemleriyle hareket etmemizi salık veren “gavuristan”lı marjinal, kavmiyetçi bir kesim olsa da elhamdülillah devletimiz akl-ı selim ile hareket ediyor.

         Emperyal sömürgeci devletler ile aynı yol ve yöntemleri kullanırsak onlardan ne farkımız kalır?

         Ruanda ve Kongo’da milyonlarca insanı katleden Belçika’dan ne farkımız kalır?

         Libya’da uyguladığı imha operasyonlarıyla, Etiyopya’da ve Yugoslavya’daki insanlık dışı yaklaşımlarıyla yüz binlerce insanı katleden İtalya’dan ne farkımız kalır?

         Bosna Hersek’in Srebrenitsa kentinde binlerce mazlumun katline sebep olan, Endonezya’da işgal sırasında soykırım yapan Hollanda’dan ne farkımız kalır?

         Cezayir’i işgal altında tutarak 1,5 milyon Cezayirli’yi katleden Fransa’dan ne farkımız kalır?

         Çingeneler’e, Yahudiler’e yönelik vahşice uygulamalar ve katliamlar yapan, hammadde ve işgücü ihtiyaçlarını karşılamak için Namibya’ya sömürge kurmak amacıyla çıkıp on binlerce insan katleden Almanlardan ne farkımız kalır?

         Sömürgeleştirmek amacıyla gittiği Avustralya’da yerleşik yerli halk Aborjinler’i sistematik olarak yok eden, Hindistan ve Kenya’daki katliamlar yapan İngilizler’den ne farkımız kalır?

         Amerika’nın sicilini anlatmaya gerek yok. Zira son dönem Dünya tarihinde her yere kanser gibi yayılıp milyonlarca insanın katline sebep oluyor. Terörizmin, haydutluğun ve barbarlığın fabrikası olan Amerika’nın yöntemiyle hareket edersek, ondan ne farkımız kalır?

         Ressam Bob, “Şuraya da emperyallere öykünen bir zümre çizelim” demiş midir?!

         Not: 28 Şubat’ın mazlumlarını, mağdurlarını unutmayalım. Onlar için adaletin tecelli etmesi için çaba gösterelim, yazalım, çizelim, meseleyi gündemde tutalım.