Napolyon Bonapart komutasındaki Fransızlar’ın, Temmuz 1798’deki işgal girişiminden bugüne Mısır, dünya siyasetinin önem verdiği ülkeler arasında yer alıyor. Zengin bir tarihi miras, güçlü bir jeopolitik konum ve geniş beşeri temsiliyet gibi özellikler, Mısır’a uluslararası sahada değer veren faktörlerin başında geliyor. Şüphesi günümüzde de Mısır, bölgesel siyasetin en önemli ülkelerinden biridir.
Bilhassa sahip olduğu Arap, Afrikalı ve Akdeniz kimliği, Batılı güçlerin Mısır’ın iç işlerine müdahalesinde belirleyici bir rol oynuyor. Dolayısıyla Mısır’ın küresel siyasetteki konumunu sadece Süveyş Kanalı’na sıkıştırıp bırakmamak gerekiyor. Onun nasıl bir beşeri temsil gücüne ya da kimliksel kabiliyete sahip olduğunu hesaba katmak önemlidir.
Bilindiği üzere Mısır’ın yönetici elitleri 1922 yılında gelen bağımsızlıktan bu yana Cemal Abdülnasır dönemi hariç Batı’ya yakın durdu. Mısır’da bağımsızlık ilan edilmiş olmasına rağmen uzun süre İngilizlerin egemenliğinin kırılamamış olması ve yaşanmakta olan ekonomik sıkıntılar, İslami ve milliyetçi hareketlerin muhalefetinin giderek artmasına yol açtı.
Bu yüzden her türlü Batı karşıtı hareketle etkin mücadele, Mısır’daki iktidarlara destek veren Batılı ülkelerin ön şartı haline geldi. Dahası, Mısır’ın jeopolitiği üzerine hesap yapan siyasi aktörler, Kahire’de demokratik yollarla iktidarı elde etme süreçlerine sürekli müdahale etmekten geri durmadılar.
Bu sebeple, Mısır’da demokratik usullerle seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye karşı 3 Temmuz 2013 tarihinde gerçekleşen askeri darbeyi bir iç siyasi hesaplaşma şeklinde izah etmek büyük bir eksiklik olur. Zira bu darbenin bugünkü Doğu Akdeniz krizine olası etkileri irdelendiğinde, Mursi’nin yerine Sisi’yi getirmenin Doğu Akdeniz’deki denklemde nasıl bir değişiklik meydana getirdiğini anlamak çok zor değildir.
Abdülfettah Sisi yönetiminin İsrail, Güney Kıbrıs ve Yunanistan ile geliştirdiği ilişkiler ve Libya’da askeri bir rejim kurma yolunda ilerleyen Halife Hafter güçlerine destek vermesi, her şeyi özetler mahiyettedir. Benzer şekilde Akdeniz’e kıyısı olan Avrupa Birliği ülkeleriyle Türkiye’ye karşı cephe alması Mısır darbesinin birer doğal uzantısıdır.
Türkiye’nin, Doğu Akdeniz’de savunduğu tezlerle Mısır ile iyi ilişkiler kurması pek olası değildir. Bu çerçevede Türkiye’ye düşen Mısır, Yunanistan ve İsrail öncülüğünde oluşturulan Doğu Akdeniz Gaz Forumu’na (DAGF) alternatif, Akdeniz’e kıyıdaş ülkelerden yeni bir platform inşa etmektir. Avrupa dışı ülkelerden Lübnan, Cezayir, Tunus, Fas, Libya, Suriye ve Filistin ile daha sıkı ilişkiler kurulması bu açıdan önemlidir.
Yine Kahire- Paris hattına karşı, Ankara-Roma hattını güçlendirmek diplomatik bir denge kurulması bakımından kıymetli adımlar olacaktır. Bunun yanında DAGF üyelerinin desteklediği EastMed projesine alternatif bir boru hattı projesi Kuzey Afrika ülkeleri ile İspanya ve İtalya’yı da kapsayacak bir şekilde planlanabilir. Kısacası Türkiye’nin Libya ile başladığı hamleleri Cebelitarık’a kadar götürmesi ve böylece Doğu Akdeniz’de yeni bir denge oluşturması önem arz ediyor.