“Tarih son 300 yıldır burada değil ama buradan yapılıyor” diyen Yusuf Kaplan, artık ipleri ele alma zamanının geldiğini belirtiyor:

Mülakat: Hüseyin Yahya Şekerci

Söyleşimizin bugünkü ikinci ve son bölümünde, Yusuf Kaplan, Türkiye’nin devlet aklını inşa etme sürecini henüz tamamlamadığını, ama medeniyet ufkunu genişlettiğini ve bu ufku retorik düzeyde de olsa topluma kazandırdığını ifade ediyor. Bu manada Türkiye’nin, küresel sistem lordlarına “one minute çekmesinin” çok önemli bir vaka olduğunu hatırlatan Kaplan, IŞİD, el Kaide ve türevlerinin icat edilmiş şeyler olduğunu, bu yüzden “Kendimizi sorgulamamız lazım” gibi söylemlerden kaçınmamız gerektiğini kaydediyor.

Sizce Türkiye yeterli cevap verebildi mi “soykırım” dayatmasına karşılık?

Türkiye hazırlıklı değildi. Türkiye henüz kendine gelmiş değildi. Ülkemizde ipler bu toprağın çocuklarının elinde olmadığı için bu soykırım meselesine dair hazırlık yapmadık biz. Bir de kendimize güveniyoruz aslında. “Temiz bir tarihimiz var, bize bir şey olmaz” diye düşündük ve şu an Türkiye’yi mahkum ettiler. Eli kanlı soykırımcı bir ülke olarak lanse edildik. Sadece Tayyip Erdoğan var. Erdoğan “one minute” çekiyor bitiriyor işi. Ama her zaman böyle olmaz, hazırlıklı olmamız lazım. Bu ülkede ipler bu ülkenin çocuklarının eline nasıl geçecek, ne zaman geçecek, bunun üzerine kafa yormamız lazım. Yani devletin başına geçmek yeterli değil. Bununla yetinmek, meseleyi kavrayamadığımız gösterir. Bu yüzden Türkiye’de devlet aklı da yoktur. Stratejik akıl yoktur. Biraz günübirlik gidiyor. Koşullara göre hareket ediyoruz.

Biraz açabilir misiniz hocam?

Mesela İngilizlerin ve Amerikalıların oyununa geldik bu Arap Baharı’nda. Tunus’taki hikaye… Adamın biri kendini yaktı, ne oldu, hemen “devrim” dediler. Olur mu öyle şey! “İstikrarlı istikrarsızlık” diye yazdım bu meseleyi. Yani Kadife Devrimlerin bir uzantısı bu. Bu nasıl görmüyorsun! Ben bunu Arap Sonbaharı diye yazdım. İnsanlar acayip tepkiler gösterdiler. Yahu Müslümanlar bir yerde bir şey yapacaklar, sömürgecileri, emperyalistleri def edecekler ve ben buna sevinmeyeceğim öyle mi! Böyle bir şey olabilir mi! Ne oldu, Türkiye’de Gezi olunca Tahrir’in de Gezi olduğu anlaşıldı. Tahrir, Arap dünyasının Gezi’siydi. Arap Baharı diye bir şey başladıysa çok kısa ömürlü bir şeydir, o da Rabia Adeviyye’dir.

“Öncü kuşaklar ön açacak”

Ancak, Türkiye’nin bu süreçteki tavrı Arap aleminde büyük muhabbetle, büyük umutla karşılandı…

Libya’ya gittiğimizde başörtülü bir kadın bize “Osmanlı emperyalizminin çocukları” filan diye laf sokuşturdu. “Bir dakika” dedim, “Sen Müslüman mısın?” diye sordum. “Müslümanlığını korumanı Osmanlı’ya borçlusun, bunun farkında mısın?” dedim. Gannuşi bunu söyledi, “Biz eğer Osmanlılar olmasaydı Hıristiyanlaştırılmıştık” diye. Devrimden sonra ne oldu, Türkiye yeniden umut oldu. Yani Arap Baharı’nın bize kazandırdığı şey Türkiye’nin umut olduğudur. Arap dünyasına bir umut aşıladı Türkiye, bizim de bunu taşıyacak bir aktör olma vasfını kazandırdı. Ama bu bilkuvve umuttur bilfiil değil.

Şu durumda ne yapmalı peki Türkiye?

Bu ülkede taşlar yerli yerine oturmuş değil, biz hala iktidar olduğumuzu zannediyoruz. Türkiye yörüngesini bulmuş bir ülke değil. Tayyip Erdoğan dünyayı dışarıdan dolanarak içeriden etkilemeye çalışıyor. Bu çok önemli. Balkanları, Kafkasları, Arap dünyasını harekete geçirerek, dışarıdan dolanarak içeridekileri tuş etmeye çalışıyor. Maalesef böyle bir durum var. Dolayısıyla bizim bu süreci iyi anlamlandırmamız lazım. İkinci medeniyet krizini yaşıyoruz. İyi tahlil etmemiz lazım. Türkiye toparlanmaya çalışıyor evet, medeniyet diyor ama içi boş. Türkiye umut haline geldi bu doğru ama bilkuvve umuttur Türkiye, bilfiil değil. Ekonomik hedeflerini büyüttü, stratejik hedeflerini genişletti, medeniyet ufkunu genişletti. Medeniyet ufku retorik düzeyinde topluma kazandırıldı. Bunu başardılar. Ama bu bilkuvve umudu bilfiil umuda dönüştürecek bir fikri hazırlık yok. Öncü kuşaklar yok. Öncü kuşaklar ön açacak, bunlar medeniyet fikrini tüm girdileri çıktılarıyla ortaya koyacaklar. Bunu da adım adım uyguladığını gördüğümüz bir devlet aklı olacak. Ahmet Davutoğlu’nun bir ekibi var, çalışıyorlar ama bu henüz devlet aklına, stratejik akla dönüşmüş değil.

“‘One minute’ çektik ve mesajı aldılar”

Diğer yandan, dünya Müslümanlarının umutlarını siyasete bağlamasını nasıl buluyorsunuz?

Yanlış. Sorun şuradan kaynaklıyor: Siyaset gibi gözüken şey… Batılılar bütün dinleri, kültürleri, medeniyetleri fosilleştirdiler. Çin, Hindistan ve Japonya’yı dize getirdiler ama İslam dünyasını dize getiremediler. Direniyor hala. Dün de direndik sömürgeye karşı. Bütün dinlerin müntesiplerinin dinleri ile irtibatı bitmiştir; İslam hariç. İslam’la ilişkimiz sorunlu evet ama bizim İslam’la ilişkimizi koparamadılar. Terörle özdeşleştirerek, hormonlu Müslüman icad ederek uğraştılar ama bunu başaramadılar, başaramayacaklar. Türkiye ümit olarak görülüyor İslam aleminde çünkü bin yıldır İslam dünyasını biz şekillendiriyoruz. Braudel der ki “Bir toplumun hayatında en uzun ömürlü şey kolektif hafızadır.” Kolektif hafıza kültürel kodlardır, üstünü örtebilirsiniz ama silemezsiniz. 300-500 sene yaşarlar. Bizde de oldu, üstünü örtme karartma operasyonu. Ne oldu, su aktı yatağını buldu. Asıl hikaye bu. Biz bunu İslam dünyasına gösterdik. Küresel sistemin lordlarına “one minute” çektik; bu şaka değil. Bu mesaj alındı. Hiçbir Arap lideri böyle bir şey yapmadı ve böyle bir konumda değil. Türkiye böyle bir pozisyon üstlenmişse bir şekilde yeniden geliyor demektir. Ki tarihe baktığınızda Osmanlı tarihi İslam’ın bayraktarlığını yapan bir tarih. Yani İstanbul fethedilmeseydi İslam tarihten çekilirdi. Kıyamet demekti bu.

Son olarak Türkiye’nin bulunduğu konuma, duruşuna ilişkin ne söylersiniz?

Her şeye rağmen Türkiye geliyor, bu görülüyor. Maddi olarak da öyle. Türkiye’nin stratejik bir güce ulaştığı anlaşıldı. Türkiye’de seçimler yapılıyor, Üsküp’te, Saraybosna’da, Filistin’de insanlar kutluyor. Bu hiçbir Avrupa ülkesinin beceremeyeceği bir şeydir. Bizim sınırlarımız yapay. Bu çıkıyor. Sonuçta siyasi, coğrafi sınırlar yapay ve hepsi ortadan kalkabilir; bu çıkıyor. Batılıların bölgeden, bölge üzerinden sürdürdükleri hegemonyanın bitmesi demek bu. Son 300 yıla kadar insanlık tarihi burada, merkezde, bizim bulunduğumuz coğrafyada yapıldı. Balkanlar, Kafkaslar Ortadoğu… Son 300 yıldır burada değil ama buradan yapılıyor tarih. Yani İngilizler, Fransızlar, Avrupalılar, ABD buradan çekilmiş olsalar tarih yapabilirler mi? Dolayısıyla Türkiye’nin geldiğini görüyorlar, Türkiye bir şekilde canlı kanlı bir şekilde gelmesin diye uğraşıyorlar. İslam dünyasını toparlamasın diye vurdular, vurmak istiyorlar.

“Bugünkü İslam dünyası, İslam’ın dünyası değil”

Batı’nın el Kaide, IŞİD ve benzer olgularla İslam alemini köşeye sıkıştırma çabasını nasıl yorumluyorsunuz?

Şu an batı dışında bir aktör yok. Batı dışında bir medeniyetin varlığından söz edemeyiz. İnsanlar ezbere konuşuyor, “Biz kendimizi sorgulamalıyız” gibi şeyler. Yahu “kendin” yoksun ki! İslam dünyası İslam’ın dünyası değil, İslam’ın şekillendirdiği bir dünya değil. İslam dünyası bağımsız değil. Sömürgecilerin kurduğu, şekillendirdiği bir dünya. IŞİD filan benim sorunum değil. Tam bir pornografi bu. Algı kapılarının kapanması. IŞİD benim çocuğum değil. IŞİD icad edilmiş bir şeydir, tıpkı el Kaide gibi.

Bir şey bir yere kadar beni ilgilendiriyor. Belli bir noktadan sonra burada batılılar var. İslam dünyasına batılılar şekil veriyor. Demokrasi, insan hakları filan psikolojik savaş yöntemleridir. Yeni sömürgeciliğin keşif koludur bunlar. İnsan hakları, özgürlükler demokrasi söylemi… Dün uygarlaştırma misyonu diyorlardı. Modernlik getirecekti. Bugün insan hakları, özgürlükler, demokrasi getireceğiz diyor. Nereye götürdün? Yok ki! Bir örnek versinler, yok. Bu psikolojik savaş yöntemidir. Mısır’da ne oldu, seçime gidildi, iktidara geldiler sonra vurdular. Dünya toz pembe değil. Müslümanların sorunu demokrasi değil. İslam demokrasi ile bağdaşır mı filan gibi saçma sapan sorularla meşgul ediyorlar bizi. Şunu unutmayalım Osmanlı tecrübesi insanlık tarihinde aşılamamış, anlaşılamamış, anlaşılamadığı için aşılamadığı da anlaşılamamıştır. Farklı dinlere, kültürlere, medeniyetlere hayat hakkı tanıyan Osmanlı gibi bir tecrübe yok ki, batılılar farklılıklarla hiçbir zaman bir arada yaşamadılar ki.