Yusuf Kaplan: “Bizim tarihsel rakibimiz Almanya’dır”
Önce Vatikan’dan gelen açıklama, peşisıra Avrupa’da esen “Türkiye ‘soykırımı’ tanısın” rüzgarı… Yusuf Kaplan, meselenin sadece Ermenilerle, Ermenistan’la ya da
“soykırımı tanımayla” alakası olmadığını, Avrupa’nın yeniden tesisi için düğmeye basıldığını söylüyor. Bu noktada başat rol oynayan ülke olarak Almanya’yı gösteren Kaplan’la, Türkiye’nin alması gereken pozisyonu, İngilizlerin süreçteki görevini, niçin “Ergenekon Operasyonu olmamıştır” dediğini ve “Türkiye’yi küresel sistemin uydusu haline getiren İstanbul dükalığını” konuştuk.
Mülâkat:
Hüseyin Yahya Şekerci
Kıymetli hocam, sizin de sert eleştirilerde bulunduğunuz ‘soykırım’ söyleminden başlamak istiyorum. Bildiğiniz gibi önce Papa ipi göğüsledi, sonrasında ise Avrupa Parlamentosu Türkiye’ye bir dayatmada bulundu. Almanya ve peşisıra gelen açıklamalar… Siz bunlara mukabil Türkiye’nin artık gelinen nokta itibariyle uluslararası denklem içerisinde Cevdet Paşa’nın “insanlığın son adası” ifadesini yineliyorsunuz. Tayyip Erdoğan ismi, AK Parti tecrübesi, İslam Dünyası için büyük bir umut oldu ancak biz bunun altını ne kadar doldurabiliyoruz?
Papa’nın soykırım açıklamasından sonra ben sosyal medyada ve gazetede yazdım, “Bu açıklama işaret fişeğidir, arkası gelecek” diye. Papalığın, Vatikan’ın konumu aslında batı ittifakının işlemesinde biraz ikircikli bir konum. Yani modern batı Hıristiyanlığa karşı kuruldu. Hıristiyanlık şu an batıda, özellikle Avrupa’da bütünüyle bitmiş durumda. Hem geri çekildi hem de bitti. Fakat Vatikan’ın siyasi ve sembolik rolü hala sürüyor. Çok büyük bir kurum çünkü, batıdaki en tarihi kurum.
İrtifa kaybeden bir Hıristiyanlık var diyorsunuz. Vatikan müesses nizamının buna karşı bir tepkisi var. Vatikan Avrupa iç kamuoyuna mı oynuyor yani?
Tabi güç kazanmaya çalışıyor o doğru. Fakat şu var; aslında Avrupa Birliği demek Almanya demek, dolayısıyla Avrupa demek Almanya demek. Almanya ile İngiltere arasında bir savaş var. Her şeye rağmen Kilise orada biraz daha tetikleyici, “toplayıcı” bir işlev de görüyor. Aslında Vatikan demek lazım, Kilise başka bir şey çünkü.
Vatikan, Kilise olma vasfını yitirdi mi?
Siyasi bir güç şu an. Siyasi ve sembolik bir güç. Dini bir merkez değil. Ritüelleri var. Türkçe’de bir laf var ya, “Dışı seni içi beni yakar” diye. Vatikan kokuşmuş bir kurum. Ama dışarıdan bakınca ihtişamı ve ekonomik kaynağı var. Büyük bir ekonomik güç. Ekonomisi olduğu için zaten siyasi bir güçtür Vatikan. Tabi sembolik tarafını unutmayalım. Yani tarihi rolü önemli bir rol. Her şeye rağmen Hıristiyanlık çekilmiş olsa da bunu batılılar göz ardı etmek istemiyorlar. Ayrıca, mesela Avrupa yeniden kurulacaksa, batı yeniden toparlanacaksa bu nasıl olacak? Bu konuda Avrupa’daki entelektüeller, Zizek gibi ateist olanlar bile iki şey üzerinden Avrupa yeniden kurulabilir diyorlar. Birincisi Vatikan-Kilise, ikincisi de Grek Felsefesi-Roma tecrübesi, Grekoromen tecrübe. Avrupa’nın yeniden toparlanmasında Kilise’nin etkin olacağını söylüyorlar fakat sorun şu: Bu rol yapay. Avrupa’yı bir fikirle doldurabilecek, karşılığı olabilecek bir kaynağa sahip değiller. Donmuş durumda Kilise. Çağ dışı. Avrupa’nın toparlanmasında, yeniden kurulmasında Kilise’den bir şey umuyor olmak Avrupa’nın bitmiş olduğu anlamına gelir. Avrupa insanının ruh dünyalarının, sanat dünyalarının siyaset dünyalarının şekillenmesinde pagan bir rolü olabilir ancak. Bu da enteresan bir paradoks. Pagan rolün, gücü temsil etmiş olması dolayısıyla güç kullanarak Avrupa’yı bir şekilde kurmaya çalışması, batının bir şekilde hegemonyasını sürdürmesinde katkı vermiş olmak… Güçle dinin yan yana gelmesi olacak iş değil. Din maddi güçle kendisini izah ve izhar etmez. Yani bir din kendisini maddi güçle izah ve izhar ediyorsa din olma vasıflarını yitirmiş paganlaşmış demektir. Modern Avrupa pagan bir Avrupa’dır.
Vatikan’ın ardından gelen “soykırım” dalgasına nasıl bakmalıyız?
Tesadüf değil. Mesela Avusturya açıklama yaptı hemen. Resmi açıklamayı yapan Avusturya hükümeti ama konuşan kim? Gerisindeki aktör Almanya. Bunu bilmek zorundayız. Putin’in açıklaması şok etkisi oluşturdu. Tüm açıklamalarda bizim hazırlıklı olmadığımız ortaya çıktı. Böyle bir şeye hazırlıklı olmak lazım. Dünya toz pembe değil. Tüm bunlar bize şunu gösteriyor ki Türkiye’deki entelijansiya bu ülkenin entelijansiyası değil. Meseleleri ile hemdert, hemdost, hemhal olan, halkın duyarlılıkları ile dertlenen bir tip değil. Metomorfoz bir tip. Celladına aşık bir tip. Şimdi sipsivri ortada kaldılar. Bangır bangır bağırıyorum Türkiye kuşatılıyor diye. Yazmaya başladıktan itibaren aynı şeyleri yazıyorum. Komplo teorisyeni diyorlar bana. Bunun komplo ile ilgisi yok çünkü içinden geçtiğimiz postmodern süreç, postmodern bakış biçimi insanın perspektifini körleştiren bir bakış biçimidir. Mikro şekillere kilitler, pornografiktir, ayartır, algı kapılarının kapanmasına neden olur. Sizi küçük hikayelerle meşgul eder büyük resmi göremezsiniz. Asıl hikayeyi kaçırırsınız. Bu çok ciddi bir arıza. İnsanlar son duruma bakıyor ve bir şey çıkaramıyor.
Almanya’ya dikkat kesilmemiz gerektiğini söylüyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız?
Orada da büyük bir yanılgı var. Siyasi entelijansiyası, elitokrasisi Almanlarla ittifakımız üzerinden bir değerlendirme yaparlar; yanılgıdır bu. Çünkü o konjonktüreldi. Bizim 1880-90’lardan 1990’ların başına sarkan süreçte Almanlarla kurduğumuz ittifak konjonktüreldi. İngiltere süper güçtü, dengelemek için Osmanlı entelijansiyası, elitokrasisi, bürokrasisi ittifak kurma ihtiyacı hissetti. O tarihi bir ittifak değildi. İlle de bir rakip aranacaksa bizim tarihsel rakibimiz Almanya’dır. Bin yıldır dünya tarihini Germenlerle birlikte biz yapıyoruz bunu unutmamak lazım.
Peki bizim rolümüz?
Bizim oynadığımız rol, Asya’nın, Avrupa’nın Afrika’nın kesişme noktası. Burada şu çıkıyor: Avrupa’nın bir şeklide bizim üzerimize gelmesi Germenlerin tarihe girmesiyle sözkonusu oldu. Germenler Roma’nın mirasını karikatürize ederek aldılar toparladılar onu harekete geçirdiler. Sonrasında Haçlı Seferleri patladı. Daha sonra Moğol İstilası. Bizim tarihte karşı karşıya kaldığımız en büyük meydan okumadır bu. Birinci büyük medeniyet krizini yaşamamıza yol açan şey Moğol İstilası ve Haçlı Seferleri, dolayısıyla Germenlerin tarihe girmesi. Bunu püskürten biziz. Selçuklular, Haçlılar ve Moğollarla savaştılar. İslam dünyasının ehl-i sünnet omurga üzerinden kurulmasını bütünleşmesini sağlayan Selçuklular oldu. Ehl-i sünnet omurganın korunmasını sağlayan ise Osmanlılar. Bin yıllık İslam Tarihi ve dünya tarihinin şekillenmesinde belirleyici rol oynayan tarihi biz yapıyoruz. Germenler de Türkler de tarihe geç girdiler. Tarihi, tarihe geç giren toplumlar yapar. Daha önceki dönemlerde yaşanan aşılmasında zorluklar yaşanmamış olur. Taze bir sayfa açılır. Avrupa’yı yeniden kurma iddiasında olan Almanya bizim rakibizdir.
Almanya’ya dikkat çekiyorsunuz ama İngilizlerin tarihe etkilerini nereye koyacağız?
Tarihi ve felsefi tarihi derinliğe sahip olan Almanlardır, İngilizler değil. İki yüzyıldır tarihe girdiler ve tarihi şekillendiriyorlar. İki büyük sanayi devrimini onlar yaptılar, onun politik devrimini yaptılar. Politik devrim: Homo economicus. Yani insanın tabiatını bozan, insanı makineleştiren, insanı ekonomi üzerinden tanımlamaya kalkışan ve dolayısıyla tanınamaz bir varlığa dönüştüren İngilizlerdir. Tarihi, felsefi derinlikleri yoktur. Kaba gücü ellerine geçirmiş oldular. Bir şekilde dünyayı istila ettiler. Güneş batmayan imparatorluk şeklinde anlatıyorlar. İngilizler bu işi çok iyi beceriyorlar. İki yüz yıldır bizim coğrafyamızı ele geçirdikleri maddi güçle bir şekilde hallaç pamuğu gibi savuran, haritalarını çizen, sınırlarını belirleyen İngilizler. Hindistan’ı batıran da onlardır. Düşünün en büyük Müslüman devlet olacaktı. Dolayısıyla Müslümanları da ayartan yine onlar. Baştan çıkarıcı dilleriyle, nezaketleriyle, diplomatik tavırlarıyla baştan çıkardılar.
Tarihten bugüne geldiğimizde biz nerede duruyoruz öyleyse?
Tüm iddialarımızı terk ettik. Biz medeniyet iddiamızı terk ettik, tarihten çekildik, Osmanlı durduruldu, dünya tarihi durdu, dolayısıyla biz tarihte tatil yapan bir figürana dönüştük. Türkiye bir şeklide toparlanmaya çalışıyor ama henüz ne olduğunu nereye gittiğine ve nereye gitmesi gerektiğine karar verebilmiş değil. Sadece Tayyip Erdoğan var. Türkiye nereden geldiğini ve nereye doğru gittiğini entelijansıyayla devlet aklıyla artık “resmi” bir şey haline getirmesi lazım. Bunu da herkesin kabul etmesi lazım, benimsenmesi lazım. Türkiye yörüngesini bulmuş değil. Türkiye’de ipler bu ülkenin çocuklarının elinde değil. Ergenekon yapıldı Balyoz yapıldı ama bence olmadı. Ben o zaman, ‘sahibi aynı olan bir dolmuştan indirilip başka bir dolmuşa bindirilmediğimizden emin miyiz’ dedim. İnsanlar şaşırdı o yazıları yeniden yayınlayınca. Komplo teorisyeni yaftasını yapıştırdılar ama hiç ilgisi yok. Bu derin nefes almakla ilgili bir şey, tarih felsefesini kavramakla ilgili bir şey. Türkiye’de Ergenekon Operasyonu olmamıştır. Niçin? Türkiye’deki asıl aktöre, Türkiye’yi şekillendiren Türkiye’yi küresel sistemin uydusu haline getiren İstanbul dükalığına operasyon yapılmadığı sürece Türkiye’de operasyon yapılamaz.
Kimdir peki bunlar?
Ekonomiyi elinde tutan aktörler, 350 kişilik aile, TÜSİAD yani. Daha dün Tayyip Erdoğan’a hitaben “Tanımıyoruz” dediler. Yani biz askeri, hukuki, bürokratik vesayet diye konuşup duruyoruz ama Türkiye’deki vesayet sistemi ekonomik vesayet sistemidir. Askerler bu aktörlerin önünde el pençe divan dururlar. 28 Şubat sürecinde ne oldu, hepsine iş verildi. Türkiye’de askeri bir vesayet var, hukuki vesayet de var ama asıl vesayet küresel vesayetin burada şebekliğini yapan aktörler İstanbul dükalığıdır. Merhum Erbakan Hoca bunu gördü. Sürekli medya medya diyordu. Neden? Çünkü medya üzerinden hakimiyetlerini sürdürdüler. Medya iletişim aracı değildir. Medya güç kurma ve koruma araçlarıdır. Batılılar dünya üzerindeki hakimiyetlerini medya üzerinden sürdürüyorlar.
YARIN:
“Tarih son 300 yıldır burada değil ama buradan yapılıyor.”