En son dokuz ay önce yazdım ve yaklaşık on yıldır anlatıyorum. Bu konu Türkiye’nin en hazin hikâyesidir. Bu mesele, bir eğitim ve istihdam sorunu olmaktan çıkmıştır. Ortada çok ciddi boyutlara gelmiş bir memleket meselesi var fakat ne yazık ki hala yüzleşmek istemiyoruz.
Pedagojik formasyon sorunundan bahsediyorum. 90’lı yılların başında çıktı. Esasında bu formasyon eğitim fakültelerinde müfredat içerisinde verilen dersler ve stajlarla sağlanmaktaydı. Bakanlık, eğitim fakültelerinin karşılayamadığı öğretmen ihtiyacını diğer fakültelerden karşılamak için başlatmıştı.
Bakanlık ve YÖK o günden bu yana bir öğretmen yetiştirme politikası belirleyemediği için formasyon konusu da bugünlere kadar geldi.
Geçmişte göze batacak bir sorun değildi. Özellikle fen edebiyat fakültesi öğrencileri, kendilerini öğretmen adayı kılan bu düzeneği bir lütuf olarak görüyordu. Bu olasılık, fen edebiyat fakültesi kontenjanlarını sürekli besledi, özel üniversiteler bu boşluğu gördü ve ortaya her yıl formasyon alan 60 ile 80 bin arası bir atanamayan öğretmen adayı çıkmış oldu.
Geldiğimiz noktada, elinde pedagojik formasyon sertifikası ile bakanlığın kapısına dayanmış kabaca 400 bin ATANAMAYAN ÖĞRETMEN konulu bir büyük meselemiz oldu. Bu sorun her geçen gün daha da büyüyen ve sürekli geriden beslenen bir mağdurlar hikâyesine dönüşmüş durumda.
Bu formasyonu kazandıran akademisyenlere bir sözüm yok. Ama bu sertifika, 4 ya da beş dersten ve stajdan oluşan bir süreç. Eğitim fakültelerinde dönemlere yayılarak verilen sosyoloji, psikoloji ve ölçme-değerlendirme derslerinden ibaret. 2000 lirasını aldığımız 80 bin öğrencinin cebinden yılda 150 milyon lirayı nasıl bu kadar kolay savurabiliyoruz anlamış değilim. İstihdama ve üretime dönmeyen bu harcamanın on yıllık maliyeti ortada. Her yıl bir dev fabrika parası.
Bu formasyonu kazandıktan sonra bir bu kadar daha harcayıp KPSS kursuna giden öğretmen adaylarının daha mesleğe başlamadan kaybettikleri en verimli yıllar bu niteliksiz dershane öğrenciliği ile geçiyor.
Bu sertifikayı 2006 yılına kadar Milli Eğitim Bakanlığı veriyordu. Müfettişler ve öğretmenler eliyle aday öğretmenler hizmet içi eğitim kapsamında eğitime hazırlanıyordu. 2006 yılında “eski” YÖK’ün şikayeti ile Milli Eğitim Bakanlığı’nın öğretmen adaylarına pedagojik formasyon vermesinin önü kapandı.
Fakat o günden beri geçen 11 koca yılda bir daha geri dönüp bu sorun ile yüzleşemedik. Bu konu kendi adıma bir vicdan ve merhamet meselesidir. He yıl kabaca 700 kişinin atandığı edebiyat branşında, yılda 5 bin kişinin formasyon alarak umutsuzca beklemesine asla müsaade edilmemelidir. Hele ki 40-50 bin edebiyatçı da atanamayan öğretmen konumunda yıllardır bekliyorsa ateş bacayı sarmış demektir.
Yapılması gerekenler çok basit…
1. Bir hizmet içi eğitim olan pedagojik formasyon kazandırma hakkı yasal bir düzenlemeyle tekrar MEB’e devredilmeli. (Hakim, savcı ve avukatların adaylık ve stajyerlik formasyonlarını hukuk fakültelerinin vermediği gibi.)
2. Eğitim fakültelerinin sayısı öğretmen ihtiyacına göre yeniden düzenlenmeli ve bu fakültelere özel yetenek sınavları ile öğrenci alınmalı.
3. Eğitim fakültelerinin müfredatı güncellenmeli ve kadroları güçlendirilmeli.
4. Yatılı eğitim veren 50 eğitim fakültesi bölgelere göre yeniden planlanmalı.
5. Fen edebiyat fakültelerinin yapısı ve misyonu bütünüyle değişmeli; sosyal ve fen olmak üzere iki temel bilim alanı gelecek yüzyıl için yeniden planlanmalı, ilgili disiplinlere entegre hale getirilmeli.
6. Temel bilimler sorunu sadece sayısal değil sosyal bilimler açısından da projelendirilmeli, burs ve doktora dahil lisansüstü öğrenim fırsatı ile özendirilmeli.
7. Çıkarılacak yasa ile bu “yeni” fakültelerden mezun olanların zorunlu istihdam edileceği kurum ve kuruluşlar belirlenmeli.