20 Ocak’ta başlayan Zeytin Dalı Harekatı’nın 64. gününde bütün köyler teröristlerden temizlenerek planlanan tarihten çok önce Afrin’in tamamında kontrol sağlandı. Bunun bedeli ise Mehmetçik’ten 49, ÖSO’dan 100’ü aşkın şehidin kanıyla ödendi. Rabbim her birini rahmetiyle kucaklasın.

Operasyonun başında “Afrin’de siviller katlediliyor” yalanına sarılanlar, bugün de “Kürtler Afrin’den sürülecek” dezenformasyonunu yapıyorlar.

Türkiye Fırat Kalkanı Operasyonu’nda ele geçirdiği Cerablus ve El Bab’nın demografisiyle oynamadı, bilakis yönetimini yerli halktan oluşturduğu meclislere bıraktı. Terörden dolayı evlerini terk etmek zorunda kalanların geri dönüşünü sağladı.

Aynı şekilde tek bir sivilin canına ve evine dokunmadığı Zeytin Dalı Operasyonu ile girdiği Afrin’in yönetimini de gerçek sahiplerine bırakacak. PKK’nın zulmünden kaçan Kürt ve Arapların evlerine dönmesini sağlayacak. Zira mücadele Kürtlerle değil, ABD’nin taşeronluğunu yapan PKK terör örgütüyle.

Türkiye’nin süreci yönetirken sivil-terörist ayrımı yapması, ele geçirdiği yerlerin yönetiminde yerel halkı öncelemesi ve can korkusuyla kaçanların güven içinde evlerine dönmesini sağlaması Suriye halkına umut oldu. Bugün PKK’nın kontrolü altındaki Tel Rıfat ve daha birçok yerde “Bizi de kurtarın” gösterileri de bunun için yapılıyor.

AFRİN’DEN SONRA TÜRKİYE’Yİ NE BEKLİYOR?

Türkiye kendi sınırlarında hiçbir terör örgütünün varlığına müsaade etmeyeceği sözünün sonuna kadar arkasında durmaya devam ediyor. Bu doğrultuda girilen Afrin’den sonra sıra Münbiç’te. Üst düzey askeri komutanlarının PKK’lı teröristlerle kolkola poz verdiği ABD ise Münbiç’ten çekilmeyeceğini açıkladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu reste karşı “Bir defa bırakın oradan çıkmamayı, orada bulunmaya hakkınız yok. 11 bin kilometreden kalkıp buraya niye geliyorsun? Bu topraklar senin mi, senin ne alâkan var?” sözleriyle ABD’nin Suriye’deki varlığına kökten meydan okudu.

ABD’nin Münbiç’e yönelen Türkiye’yi durdurabilmesi mümkün gözükmüyor. Zira egemen hiçbir ülkenin, kendi varlığına kast eden bir terör örgütünün sınırlarında ordulaşmasına, devletleşmesine göz yummayacağını Afrin’de çok iyi gördü. Bu durumda ABD ya PKK’ya olan desteğini geri çekecek ya da Afrin’de olduğu gibi PKK’lı teröristler tek tek tabutlarla elinden alınacak.

“ÇARŞAFLIYSA YÜZÜNE TÜKÜREBİLİRSİN”

Tek “suçu” giydiği çarşaf olan bir kadının önce yüzüne tüküren sonra “Senin gibi yobazlar yüzünden ülke bu hale geldi” sözüyle hakaret eden saldırgan Atınç Manap çıkarıldığı mahkemede serbest bırakıldı. Mahkemenin bu kararı bir nevi “tesettürlüyse kadınların yüzüne tükürebilir, hakaret edebilirsin” anlamına da geliyor.

Şortlu kadına saldıran alçak kadar gündem olamadı. Dindarların mağduriyetinin normal karşılanması, hasır altı edilmesi anlaşılabilir değil. Zira şortlu da olsa çarşaflı da olsa nihayetinde haksızlığa uğrayan aynı İNSAN. Biri için kıyamet koparılırken, diğerinin karşısında üç maymunu oynamak hangi vicdana sığar? Burada yine aynayı kendimize tutacağım, kendi mağduriyetlerimize sahip çıkmadığımız, gündem edinmediğimiz sürece kimseden çözüm beklemeye hakkımız yok.

HAKKI, YEŞİL DOLARLAR DEĞİL DEMİR PARMAKLIKLAR OLMALI

Elindeki tüm gazete, dergi, televizyon ve dağıtım şirketini 1 milyar 250 milyon dolar karşılığında Yıldırım Demirören’e satarak Aydın Doğan medyadan çekildi. 40 yıldır gazetelerine attığı kirli manşetlerle cuntaya selam duran, kendi çıkarlarına ters düşen hükümetleri deviren, 28 Şubat Postmodern Darbenin mimarlarından Aydın Doğan’ın bu günahlarının bedeli yeşil dolarlar değil, demir parmaklıklar olmalı.